13 Ekim 2014 Pazartesi

KATİP ÇELEBİ (1609-1657)

Katip Çelebi’nin Hayatı ve Eserleri


XVII. yüzyıl Türk ilim dünyasının müsbet ve hür düşünceyi temsil eden en kuvvetli siması olarak değerlendirebileceğimiz Kâtip Çelebi’nin bugün büyük yekûn tutan eserlerinin kıymet ve ehemmiyeti sebebiyle gerek bizde gerekse Avrupa’da yakın bir dikkat ve alaka uyandırmıştır.
Asıl adı Mustafa olan Kâtip Çelebi 1609’da İstanbul’da doğmuştur. Babasının adı Abdullah’tır. İyi bir medrese tahsili gören ve aynı zamanda bir asker olan babası, ona çocukluğundan itibaren hususi hocalardan dersler aldırmış, Arapça ve Farsça öğrenmesini temin etmiştir. Askeri hizmetlere girdiği zaman kazandığı bilgiler sayesinde babası gibi o da Ordu Kâtibi olmuştur. Bu görevde bulunduğu için isminden ziyade “Kâtip” lakabıyla anılmıştır. Daha sonraları “Halifelik” denen vazifeye getirildiği ve Hac vazifesini yerine getirdiği için kendisine “Hacı Halife” unvanı da verilmiştir.
Gençliğinin ilk zamanları Anadolu ve Rumeli’deki seferde askerlerle birlikte geçmiş, daha sonra gördüğü cenklerin ahvalini “yakîn ile müşahede” ederek Fezleke’sine yazmıştır. İlme olan ilgisi sebebiyle ordu ile gittiği her şehirde yeni kitaplar edinmiş, âlimlerle tanışarak onlardan istifade etmiştir. 1633’te Hacca gittikten sonra kendisini büsbütün dini ilimlere vermek üzere İstanbul’a dönmüştür. Kendisinin deyişi ile bu “küçük cihad’dan ( harb ve darb) büyük cihad’a ( nefis mücadelesi ile ilim-irfan aramaya) dönüştür.
Otuz yaşına yaklaşmış olmakla birlikte yine ilmi şöhretini işittiği hocaların derslerine devam etmiş, geceleri sabahlara kadar kitaplarla uğraşmıştır. Bu çalışmalar sonunda yalnız dini bilgileri, Doğu dillerini ve ilimlerini edinmekle kalmamış, latince öğrenmiş, matematik ve astronomi gibi bahislerle de meşgul olmuştur. 1645′te sırası geldiği halde yükselemediği için kalemdeki görevinden ayrıldı. Ancak 1648′de Takvimü’t-Tevarih adlı eseri dolayısıyla Şeyhülislam Abdurrahim Efendi aracılığıyla kalemde ikinci halifeliğe getirilmiştir. Bundan sonra da öğrenme ve öğretme yolundaki çabalarını sürdüren Kâtip Çelebi peş peşe eserler vermeye başladı. Telif ve çeviri olarak yirmiyi aşkın kitap yazdı. En önemlileri tarih, coğrafya ve bibliyografya alanındadır. Ayrıca dönemin medreselerinin din bilimleri ve pozitif bilimler alanındaki durumunu sergilediği ve eleştirdiği kitaplarıyla da tanınmıştır.
Kâtip Çelebi ünlü kitapseverlerden bir idi. Hatta şu anı onun bu konuyu bir haysiyet meselesi haline getirdiğini göstermektedir;
Şair ve şeyhülislam Yahya Efendi, Kâtip Çelebi’nin bin ciltten fazla tarih kitabı olduğunu işitmiş, bir sohbet sırasında, bunun gerçek olup olmadığını kendisine sormuştu;
Kâtip Çelebi de biraz böbürlenen bir eda ile cevabını verince; Şeyhülislam onun sözüne pek inanmadığını sezdirmişti. Buna üzülen Kâtip Çelebi, ertesi sabah üç yüz tarih kitabını on katıra yükleyerek Şeyhülislamın kapısına götürmüş ve;
“ Evde kalanların sayısı bundan daha fazladır.” demiştir.
1658’te doğduğu şehir olan İstanbul’da henüz 48 yaşında iken vefat eden, himmet sahibi, iyi huylu, az konuşan hâkim meşrepli bir kişiliği olan Kâtip Çelebi için şair Uşşâkizade şu beyitleri yazmıştır;

Rind ü zahidle hemdem ü hemrenk
Her usule tutardı bir ahenk
Saldı bu tâk-ı turfepervâza
Nayveş hüsn-ü savtı âvâze
Sagar u kâseye değildi tünük
Küçüğüyle küçük, büyüğüyle büyük
(Rindlerle de sıkı dindarla da arkadaştı, anlaşır her usule uyardı. Bu garip bir dönüşü olan göğe onun sesinin güzelliği ney gibi bir ses bırakmıştır. Şarap ve rakıya düşkün değildi, küçükle küçük, büyükle büyüktü.)
Kâtip Çelebi’nin üslubu; ilim ciddiliği taşır, onun her türlü süsten arınmış bir yazı üslubu vardır. O kadar ki, eserlerinde bazı sayfalarında üslupsuz denilecek kadar kuru olmayı bile göze almıştır. Anlatımındaki bu nitelik onu başka tarih yazarlarından ayırır. Çünkü Kâtip Çelebi için olaylardan çok onlardan çıkan sonuç ve “ahkâm” önemlidir. Sözü uzatmaktansa kısa yoldan söylemeyi tercih etmiştir. Orta dönem nesrinin vazgeçilmez sanatı olan secilere pek az yer vermiştir. Eserlerinde hemen hemen her şeyden söz açmış ansiklopedik bir âlim olan Kâtip Çelebi, eserleriyle bedii zevk uyandırma hevesinden uzak, eski Türk edebiyatı sahası içerisinde ilmi ve hoşgörülü düşünceye öncülük eden nadir yazarlardan biri olmuştur.
Kâtip Çelebi, XVII. yüzyıl Türk ilim dünyasında pozitif ve hür düşünceyi temsil eden en önemli simalarındandır. Eserlerinin değeri ve önemi dolayısıyla gerek Osmanlı İmparatorluğu’nda gerekse Batı’da büyük ilgi uyandırmıştır.

ESERLERİ:
1 Keşfü'z-zunûn anil-esâmi ve'l-fünun (Bibliyografik eseri)
2. Cihannüma (Avrupa dillerine çevrilen coğrafyaya dair ünlü eseri)
3. Arapça Fezleke (Fezleket akvâl’l-ahyâr fi ilmi’t-târîh ve’l-ahbâr)
4. Türkçe Fezleke
5. Tuhfet’ül-kibâr fi esfâri’l-bihâr
6. Takvîmü't-tevârih
7. Kanunname
8. Tarîh-i Frengi tercümesi
9. Tarîh-i Kostantaniyye ve Keyasire (Revnaku’s-saltana)
10. İrşadü’l-Hıyârâ ila Tarihi’l-yunun ve’r-Rûm ve’n-Nasârâ
11. Süllemü’l-vusûl ilâ tabakati’l-fûhûl
12. Levâmiu’n-nur fi zulmeti Atlas Minur
13. İlhâmü'l-mukaddes min feyzi'l-akdes
14. Tuhfetü’l-ahyâr fi’l-hıkem ve’l-eş’âr
15. Dürer-i münteşire ve gurer-i münteşire
16. Düstûrü'l-amel fi ıslâhı'l-halel
17. Recmü’r-râcim bi’s-sîn ve’l-Cim
18. Beyzâvi Tefsirinin şerhi
19. Muhammediyye şerhi
20. Caciü’l-mütûn min cell’il-fünûn
21. Mîzânü'l-Hakk fi ihtiyâri'l-ahakk

Kâtip Çelebi, yukarıda görüldüğü gibi 21 eser vermiştir. Bunların bir kısmı tercümedir, fakat asıllarındaki yanlışlar düzeltilerek, eksikleri tamamlanarak yapılan tercüme niteliğindedirler. En önemli eseri Keşfüz-Zunûn’dur. (Keşfü'z-zunûn anil-esâmi ve'l-fünun) Arapça bir bibliyografya sözlüğü olan eserde, 14.500 kitap ve risalenin adı ve yazarı verilir. İslam dünyasında da genel kabul gören Aristoteles’in bilim tasnifine göre ve alfabetik olarak düzenlenmiş olan eser, yirmi yılda tamamlanmıştır.
"Fezleke" adlı eserini hem Türkçe hem Arapça yazmıştır. Tarih alanında yazdığı eserlerin ilki olan Fezleke’yi Kâtip Çelebi iki defa kaleme almıştır. İlki 1642′de tamamladığı Arapça Fezleke’dir. (Fezleketi Akvâlü’l-Ahyâr fi ılmi’t-Tarih ve’l-Ahbar). Dört bölümden oluşan kitapta tarihin anlamı, konusu ve yararı anlatıldıktan sonra bu alandaki temel eserlerin bir bibliyografyası verilmiş, ardından da klasik İslam tarihçiliğine uygun olarak dünyanın yaratılışından 1639′a kadar kurulan devletler ve meydana gelen önemli olaylar kısaca sıralanmıştır. Arapça Fezleke’nin devamı niteliğindeki Türkçe Fezleke 1591-1654 arasındaki olayları anlatan bir Osmanlı tarihidir. Olayların kronolojik sıralamasının ardından her yılın sonunda o yıl içerisinde ölen devlet adamları ve bilginlerin yaşam öykülerinden ve eserlerinden de kısaca söz eder. Takvimü’t-Tevarih (Tarihlerin Takvimi) ise, Âdem Peygamber’den 1648′e kadar geçen tarihsel olayların bir kronolojisidir.
En tanınmış yapıtlarından olan Tuhfetü’l-Kibar fi Esfari’l-Bihar’da (Deniz Seferleri Hakkında Büyüklere Ârmağan); kuruluş döneminden 1656′ya kadar Osmanlı denizciliğinin bir tarihçesi yanında Osmanlı donanmasının, tersane ve bahriye örgütünün işleyişini anlatır, kaptan-ı deryaların yaşam öykülerini verir. Sonunda da son zamanlarda denizlerde uğranılan başarısızlıkları giderme yolundaki öğütlerini sıralar.
Coğrafi eserlerinin en önemlisi olan Cihannüma (Cihanı Gösteren Kitap); Osmanlı coğrafyacılığında yeni bir çığır açmıştır. Kâtip Çelebi Cihannüma’yı iki kez yazmıştır. 1648′de yazmaya başladığı ilki klasik İslam coğrafyası temelindeydi. Bu eserini henüz bitirmemişken eline geçen Gerardus Mercator’un Atlas’ını Mehmed İhlasî adlı bir Fransız asıllı yazarın yardımıyla Latince’den Türkçe’ye çevirterek yeni bilgiler edindi ve 1654′te Cihannüma’yı ikinci kez yazmaya girişti. Ardından yine Mercator’un Atlas Minor’unu elde etti. Bunların yanı sıra Batılı coğrafyacılardan Ortelius, Cluverius ve Lorenz’in esrlerinden de yararlandı. Doğal olarak eski Arap, İran ve Osmanlı coğrafyacıların eserlerini de kullandı. İkinci Cihannüma, dünyanın yuvarlak olduğunu da ispatlamaya çalışan fiziki coğrafya ağırlıklı bir giriş bölümünden sonra Kristof Kolomb ve Macellan’ın keşif gezilerinden söz eder. Ardından Japonya’dan başlayarak Asya ülkelerini tanıtır. Bunların tarihleri, yönetim biçemleri, ekonomileri, inançları konusunda bilgiler verir. Bu arada İslam coğrafyacılarının bilgi yanlışlarını gösterir, bunların harita kullanmamaktan ileri geldiğini açıklar. Bu ikinci Cihannüma’da anlatılan son yer Van’dır. Birinci Cihannüma’da ise Osmanlı Avrupa’sı ve Anadolu ile İspanya ve Kuzey Afrika’yı kapsamaktadır. Her iki biçimde de ek olarak birçok harita vardır. Cihannüma, özünde tüm İslam ve Hıristiyan coğrafyacılığının da temeli olan Batlamyus (Ptolemaios) kuramına dayanmakla birlikte, o güne dek hemen hemen hiç yararlanılmayan Batı kaynaklarını Osmanlı coğrafyacılığına tanıtması bakımından büyük önem taşır.
Kâtib Çelebi’nin tarih felsefesini ve toplum görünüşünü açıklaması bakımından önemli olan eseri Düsturü’l-Amel li-Islahi’l-Halel’dir (Bozuklukların Düzeltilmesi İçin Nelerin Yapılması Gerektiğini Bildiren Düstur); Kısa kısa dört bölümden oluşan bu küçük risalede İbni Haldun’un etkisi açıkça görülür. Toplumların da canlılar gibi doğup, gelişip, öldüğü görüşünü yineleyen Kâtib Çelebi, bu dönemlerin uzunluğunun ya da kısalığının toplumlara ve kişilere göre değiştiğini de ekler. Risalede Osmanlı toplumunun ömrünün uzaması için de halka, asker ve hazine konularında alınması gerekli önlemleri sıralar, öğütler vermiştir.
Daha çok dinsel konuları tartıştığı eserlerinin en önemlilerinden olan İlhamü’l-Mukaddes fi Feyzi’l-Akdes’de kuzey ülkelerinde namaz ve oruç zamanlarının belirlenmesi, dünyada güneşin hem doğduğu hem de battığı bir yerin var olup olmadığı ve her ne yana yönelirse Mekke’den başka kıble olabilecek bir yer olmadığını tartışır. Arapça olan bu eserinde cevaplamaya çalıştığı bu soruları daha önce Şeyhülislama ve bilginlere sorduğunu, ama doyurucu bir karşılık alamadığını da belirtir.
Son eseri olan Mizanü’l-Hakk fi ihtiyari’l-Ahakk’da da dönemin din bilgilerinin tartıştıkları çeşitli konular hakkında düşüncelerini açıklar. Pozitif bilimlerin gerekliliğini ve bunların ortaya koyduklarının dinsel bilgilerle çatıştığını açıklayarak söze başladığı eserinde düşünce ve kanaat farklılıklarının insanlık tarihi kadar eski olduğunu da söyler. Bunun doğal karşılanması gerektiğini ve karşıt düşüncelere hoşgörüyle bakılmasını öğütler. Din bilginlerinin kendi aralarındaki şiddetli tartışmalarının temelsizliğini ve zararlarını vurgular. Eserin sonunda da kendi özyaşam öyküsüne yer verir.
Kâtib Çelebi, hem önemli eserler vermiş hem de medresenin egemenliğindeki düşünce dünyasının dışında görüşler ileri sürmüş bir bilgindir. Gerçi ne Kopernik’i tanıyabilmiş, ne Bacon’un bilim tasnifini kabullenmiştir ama Batı kaynaklarının önemine dikkati çekmesi Latince öğrenmeye çalışması, bu dilden eserler çevirmesi, doğu kaynaklarına eleştirel bir gözle bakması bile dönemine göre çok ileri adımlardır.

Diğer eserlerinin adları ise şöyle sıralanabilir;
* Kanunnâme :
1654-1655 yıllarında toplanmış bir kanun dergisidir.
* Tarih-i Frengi Tercümesi :
Johan Carionun "Chronlk" adlı eserinin tercümesidir.
* Tarih-i Kostantiniyye ve Kayasira (Kostantiniyenin ve Kayserlerin Tarihi):
1579’a kadar geçen olaylar anlatılır.
* Irşad-ül Hayârâ ilâTarihilYunan ven-Nasârâ (Yunan ve Hıristiyan Târihi Hakkında Doğrulukları Gösterme):
İslâm tarihlerinde Avrupa ülkeleri hakkındaki eksiklik ve yanlışlıkları telâfi için yazılmış küçük bir kitaptır.
* Levamıun-Nur fi Zulme Atlas Minur (Atlas Minur Karanlıklarında Işık Parıltıları):
Bu eser, G. Mercator ve Lud. Hondiusun "Atlas Minör" adlı eserlerinin tercümesidir.
* Tuhfetül-Ahyâr fil Hikem vel-Emsalyei-Eşar (Hikmetler, Atasözleri ve Şiirler Üzerine İyi ve Dindar Kişilere Armağan):
Tanınmış şairlerin, yazarların eserleri, fıkra ve latifeleri, hikâyeleri, atasözleri, konuşma örnekleri, alfabe sırasıyla anlatılır.
* Dürer-i Muntaşıra ve Gurer-i Münteşire (Dağılmış İnciler ve Saçılmış Yıldızlar):
Çeşitli konulara ait gerekli bilgileri verir.
* Mizanül-Hakk fi İhtiyaril-Ehakk (En Doğru Olanı Seçmek İçin Hak Terazisi):
Bu eserinde, akıla dayanan ilimlerin, yani müsbet ilimlerin gerekliliğini örnekler vererek anlatır. Matematik, coğrafya, astronomi bilginlerini, bunların öğrenilmesi gerektiğini savunur. Ayrıca uyuşturucu maddelerin yasaklanmasını ister. Örf ve âdetlerin kuvvetini, bunların doğru ve yerleşmiş olanlarına uyulması gerektiğini, toplum kuvvetinin her kuvvetten üstün olduğunu bildirir.
* Süllemü’l-vusûl ilâ tabakati’l-fûhûl:
Alfabe sırasına göre tertiplenmiş Arapça bir tabakat kitabıdır. İki bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde nesep ve lakaplarıyla biline kimseler sıralanmakta olup her harf bir bölüme ayrılmıştır. İkinci bölüm ise daha önemli olmakla beraber yazılırken esas olarak Suyuti’nin Tahrîrü’l- lübâb adlı eseri alınmıştır.
* Recmü’r-râcim bi’s-sîn ve’l-Cim ( Sual ve cevap yoluyla şeytanı taşlama):
Şeyhülislamların yazılarından, garip fıkhı meselelerini ve acip fetvaları bir araya toplayarak meydana getirdiği bu eser kaybolmuş görünmektedir.
* Beyzâvi Tefsirinin şerhi:
Katip Çelebi, Beyzavi tefsirine günde bir sayfa olmak üzere şerh yazmıştır. Fakat şerhe ulaşılamadığı için hakkında başka bir bilgi yoktur.
* Muhammediyye şerhi:
Öğrencisi Mevlana Mahmud’un ricası üzerine Ali Kuşçu’nun Muhammediyye’sine yazdığı şerhtir. Fakat yazma kaybolmuş gözükmektedir.
* Caciü’l-mütûn min cell’il-fünûn:
Türlü konulara ait okuduğu veya okuttuğu eserlerin özetlerinden ve açıklamalarından meydana gelmiş bir mecmuadır.
KAYNAKLAR:
-Ahmet KABAKLI, Türk Edebiyatı II, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul 2002.
-İbrahim Alaettin GÖVSA, Türk Meşhurları, Yedigün Neşriyat, İstanbul 1946.
-Orhan Şaik GÖKYAY, Kâtip Çelebi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. Ankara 1986.
-Kâtip Çelebi, Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara 1985.
-http://www.kultur.gov.tr- (11/02/2009)

-http://www.katipcelebi.org/?p=3.- (11/02/2009)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder