23 Ekim 2014 Perşembe

Tiryaki Hasan Paşa

Tiryaki Hasan Paşa  - (27.11.1610)

Osmanlı Devlet Adamı, asker

Kanije Kalesi savunmasının efsanevî kahramanı.
 Dört bin Türk askeriyle kırk bin kişilik düşman ordusuna yetmiş gün dayandı. Sonra onları, perişan etti. Bu olay dünya tarihinin şanlı bir sayfasıdır.
 Tiryaki Hasan Paşa, Enderûn’da (Saray okulu) yetişmişti. 1574’te bir süre sarayda Sultan III. Murad’ın yanında çalıştı. Sonra yirmi yıl kadar Zigetvar Beyi ve beylerbeyi oldu. Tiryaki Hasan Paşa, bir savaşta tek başına çarpışmayı göze alan cesur bir komutandı. Bir süre de Bosna ve Kanije Beylerbeyi oldu. Hasan Paşa, Kanije kumandanıyken bir gün, Romalı, İspanyol, Fransız ve Macarlardan oluşan kırk bin kişi kadar bir düşman ordusu tarafından kalesinin kuşatılmış olduğunu gördü.
 Bu on misli üstün güç karşısında, Tiryaki Hasan Paşa'nın cesareti kırılmadı. O, yılmadı ve yetmiş gün düşman kuşatmasına dayandı. Bu arada bir çok askerlik oyunları ve hileleriyle düşmanı darmadağın etti ve birçok silahı ganimet olarak ele geçirdi.
 Bu eşsiz zafer, Tiryaki Hasan Paşa'nın şöhretini arttırdı. Kendisine vezirlik rütbesi verildi.
 Tiryaki Hasan Paşa uzun süre Bosna ve sonra Rumeli genel valiliği yaptı. Bu sırada bir çok eşkıyayı sindirerek, memleketin güvenliğini korudu.
 

Tiryaki Hasan Paşa 1611 yılında öldü.

Tiryaki Hasan Paşa ve Kanije Müdafaası

Yayınlayan: Yağız Gönüler 

KanijeOsmanlılar tarafından 1600'de fethedildi. Fetihi temsilen bir camii inşa edildi ve adet üzere ilk cuma namazı bu camiide kılındı.

Avusturyalılar 1601'de müttefik bir ordu ile gelip Kanije'yi kuşattılar. Müttefik orduda İtalya,İspanyaMalta ve Papalık askerleri de vardı. Zekası ve cesareti kadar harp sanatında da yetenekli olan Tiryaki Hasan Paşa, bütün tedbirleri almıştı. Kalede mevcut asker ancak 7000-9000civarıydı. Düşman askeri ise 70.000-80.000 civarında idi. Bazı kaynaklarda bu sayı 100.000olarak geçmektedir. Çünkü kuşatmanın bir süre sonrasında Philippe Emmanuel komutasındaki20.000 kişilik bir ordu da Avusturyalılara destek vermek için kuşatmaya katılmışlardır.

Kanije müdafaasının tarihte eşi ve benzeri yaşanmamıştır. Bu müdafaada Tiryaki Hasan Paşa, ilk günlerde düşman askerine hiç top atmamış ve süvarileri dışarı çıkartmamıştır. Böylece düşman, kalede top ve süvari olduğunu bilememiş ve ordugahını top menzili içine kurmuştur. İlk hafta kale kapıları dahi kapatılmamış, gaziler hücumlarla düşmanı epey hırpalamışlardır.



Bir taraftan veziriazamdan yardım isteyen, fakat onun yardıma gelemeyeceğini öğrenen Tiryaki Hasan Paşa, veziriazamın ağzındanmış gibi kendi yazdığı mektupları okuyarak kale müdafaası yapan askerlerinin maneviyatlarını kuvvetlendirmiştir. Diğer taraftan, güya padişaha gönderiyormuş gibi bir takım aldatıcı haberlerle dolu mektuplar yazdırıp, bunların düşman eline geçmesini sağlamıştır. Böylece düşmanlar kalenin durumundan sağlıklı bir haber alamamışlar, üstelik kendi aralarında itilaflar çıkmış ve korkuya kapılmışlardır. Düşman eline geçen üçüncü bir mektup ise,Arşidük Ferdinand ile az sayıdaki adamını kaçırmaya yetmiştir. Müttefik ordu geride 47 büyük top, 14.000 tüfek, 60.000 çadır, 15.000 kazma kürek, binlerce erzak ve Ferdinand'ın altın tahtı ve otağını bırakmıştır.

Sultan III.Mehmed Han, Avusturya ve müttefiklerinin bozgunuyla neticelenen bu zafer haberine çok sevindi. İstanbul’da şenlikler yapılmasını emretti. TiryAki Hasan Paşa'ya vezir rütbesi verilip, haslar, murassa kılıç, muhteşem şekilde donatılmış üç hilâlli sancak ve bir de hatt-ı hümâyun gönderdi.

Padişah, hatt-ı hümâyununda Hasan Paşa'yı, “Berhudar olasın, sana vezâret verdim ve seninle mahsur olan asker kullarım ki, mânen oğullarımdır, yüzleri ak ola. Makbûl-i hümâyunum olmuştur. Cümleyi Hak teâlâ hazretlerine ısmarladım” diyerek methediyordu.

Padişahın fermânını okuyan Hasan Paşa, ağladı. Sebebini soranlara, “Kanije Müdafaası gibi küçük hizmetlere de vezirlik verilmeye, pâdişâh mektubu yazılmaya başlandı. Bizim gençliğimizde böyle küçük hizmetlere vezirlik verilmez, pâdişâh mektubu yazılmazdı. Biz ne idik, neye kaldık diye ağlıyorum” cevâbını verdi.

Bütün bu başarılarının ardından iki rekat namaz kılıp dua eden Tiryaki Hasan Paşa'nın söyledi cümle ise şöyledir:

"Bu nusret mücerred Hakk Teala'nın inayeti ve Hazret-i Resul-i Ekrem'in mucizatı eseridir!"

Türkçe tercümesiyle:

"Bu yardım, kesinlikle Allahü Teala ve Peygamber Efendimiz'in bir mucizesinin eseridir!"

Hasan Paşa, Kanije Zaferinden sonra 1601 yılında Bosna, 1602'de Budin, 1603’te Rumelibeylerbeyliğine tâyin edildi. Celâli isyanlarının bastırılmasında, Kuyucu Murad Paşa'yla birlikte hareket etti. 1608 yılında tekrar Budin Beylerbeyliğine tâyin edilen Hasan Paşa, 1611 yılında bu vazifedeyken vefât etti.

Hasan Paşa; kahramanlığı, zekâsı, askerî kurnazlığı ve vazifeye bağlılığıyla tanınmıştı. İlme büyük değer verip, âlimleri sever ve himâye ederdi.

Vefâtı, devlet erkânı ve halk arasında çok büyük üzüntüye sebep olmuştur.

Kaynak: http://gizlenentarihimiz.blogspot.com.tr/2009/10/tiryaki-hasan-pasa-ve-kanije-mudafaas.html


Tiryaki Hasan Paşa

Tiryaki Hasan Paşa 1521 yılında Budin’de doğan Osmanlı İmparatorluğu Beylerbeyi. Enderunda yetişmiş, saraydan çıktıktan sonra Zigetvar beyi sonrasında Zigetvar beylerbeyliği görevinde bulunmuştur. 1594 de Bosna valiliği sonrasında Kanije valiliği verilmiş ve 1597 yılında Macarları iyi tanımasından ötürü Macaristan genel valiliği yapmış ve bu görevinde iken emekliye ayrılmıştır. Zigetvar beylerbeyliği sırasında Eflak’ta yapılan bir çarpışmada etrafındakiler geri çekildikleri zaman bunu kabullenemeyen Hasan Paşa’nın tek başına atını düşmanın üzerine sürdüğü ve ancak kethudası atın dizginlerine yapışarak buna engel olduğu bu beyin ne kadar cesur olduğunu gösterdiği için yayılan rivayetlerdendir. Aynı zamanda kendisine kahveye olan düşkünlüğü sebebi ile Tiryaki lakabı takılmıştır.

Kanije Müdafaası

1600 yılında ele geçirilen Kanije Kalesine Tiryaki Hasan Paşa atanmış, kaleye asker, cephane ve erzak bırakıldıktan sonra Osmanlı ordusu geri çekilmişti. Bunu fırsat bilen Nemçe’liler Papalık, İspanya ve Malta askerlerini de alarak Kanije ihatası için sayısı 80.000’e varan asker, 47 büyük muharebe topundan oluşan  bir ordu ile yola çıktılar. Tiryaki Hasan Paşa bölgeyi çok iyi tanıması ile kurduğu istihbarat ağı sayesinde bu hareketi önceden haber almış ve tedbir için  cephane ve  erzak stoklanmış, beylerbeyliği görevinde de bulunduğu bölgeden asker toplanarak emrindeki garnizon kuvvetlerinin sayısı 9.000’e ulaşmıştı. Düşman öncüleri vardığında çok çok ilerlemiş yaşına rağmen hala kurnaz ve cesur bir adam olan Tiryaki Hasan Paşa, garnizonda ki 100 küçük savaş topunun ilk evrede kullanılmamasını emretti. Düşman, saldırısına yalnız tüfek ile cevap veren rakibinde top olmadığı kanaatine varmış ve vakit kaybetmeden kaleye bir genel hücum düzenleyerek Hasan Paşanın tuzağına düştü. Bütün topların aniden ateşlenmesi ile ağır kayıp veren Haçlı Ordusu saldırılarını daha da sertleştirdi. Bu sırada Hasan Paşa en güvendiği elçisi ile Sadrazam Ekrem Yemişçi Hasan Paşa’ya mektup gönderip yardım istedi.
Sadrazam ilk önce yardıma geleceğini söylemesine rağmen daha sonra Arşidük Matyas’ın İstoni-i Belgrad kalesini zapt eylemesi nedeni ile oraya gidileceğini bildirdi. Bunun üzerine Tiryaki Hasan Paşa, düzmece bir mektup oyunu tasarladı. Sadrazam ile yaptığı ve yazısında ‘’ Kalemizde 30.000 asker ve 1 yıllık erzak ile mühimmatımız vardır. Son kelam devletlim bize yardıma gelmenize gerek yoktur.’ diyor, Serdar-ı Ekrem Yemişçi Hasan Paşa’nın ağzından ise Sultanın ordusunun yakında olduğunu ve yakında yardıma yetişeceğini söylüyordu. Bu sözde yazışmaları düşman eline geçmesi sağlayarak mektupları eline geçirdiğini sanan Arşidük Ferdinand’ın paniğe kapılmasına ve Osmanlı Ordusu yetişmeden kaleyi almak için taaruz etmesine sebep oldu. Bu taaruzun ardından istediğini alamayan Arşidük ihataya devam etti. Bu sırada İstoni-i Belgrad kalesinin düşmesi ardından Arşidük Matyas da yardım için kuvvetleri ile birlikte Haçlı Ordusu’na katılmış, Sadrazam’ın ordusu ise ricat halindeydi. Bu hadise üzerine Tiryaki Hasan Paşa askerlerine “Gâzilerim!.. Evlâdlarım! Bugün yiğitlik günüdür. Mertlik demidir. Düşman çok fakat îmânı yok. Hamdolsun hepimizin göğsü îmân nuru ile doludur, ölürsek şehîd olur Cennet’e gideriz. Kalanlarımız Gâzilik rütbesiyle şereflenir. Dînimiz uğruna Hak yoluna cihâd ediyoruz. Düşman kırıldı, artık kaçmaya yüz tuttu… Pâdişâhımızın ekmeği hepinize helâl olsun! Vurun yiğitlerim! Koman gâzilerim! Zafer sizindir!..” sözlerini söylemiştir.
Düşman ordusunun gücü önemli ölçüde artmış olmasına rağmen kaleyi alamamış, Kanije’nin etrafı bataklık olmasından dolayı kaleye yaklaşmak bir yana şiddetli müdafaa nedeni ile siperlerinden bile çıkamamışlardı. Uzayan muhasara nedeni ile kalede yiyecek ve cephane azalıyor olmasına rağmen Kalede eğlence varmış gibi sürekli Mehter marşları çalınıyor ve düşman en amansız ve çetin rakip olan kış mevsiminin de bastırması üzerine iyice moral kaybediyordu. Bu moralsizlikten yararlanmak adına  Tiryaki Hasan Paşa yeniden bir mektup yazarak Sadrazam’dan yardım istedi. Sadrazam maiyetindekilerin muhalefetine rağmen Zigetvar’a kadar geldi.
Burada askerin huzursuzlu yaratması ile Kanijeye kadar ileryemese de, Sadrazamın ordusunun Zigetvar’a kadar gelmesi düşman üzerinde olumsuz bir tesir yaptı.  Tiryaki Hasan Paşa harp meclisini topladı ve kalenin daha da uzayacak bir muhasaraya dayanamayacağı kanısına varıldı. Şiddetli soğuk ve yağmurdan yararlanılarak, sabaha karşı bir huruç harekatı planlandı. 18 Kasım 1601’de Şafak söker iken Tiryaki Hasan Paşa ve 800 serdengeçti tekbirler getirerek düşman saflarına daldılar. Sahte mektuplar sebebi ile Sultanın ordusunun yetiştiğini sanan Arşidük Ferdinand, kendisinin altın tahtı 47 büyük topu, 14.000 tüfeği, 60.000 çadırı, 15.000 kazma kürek, binlerce erzak ile birlikte şan, şeref ve onuru da arkasında müdafilere bırakarak askerleri ile birlikte Beç’e kaçtı. Kazanılanlar hem madden hem manen çok değerli idi. Zaferden sonra bile “Bu nusrat-ı mücerred Hak Teâlâ’nın inayeti ve Hazret-i Resulü Ekrem’in mucizat-ı eseridir” diyerek tevazu gösteren Tiryaki Hasan Paşa’ya Sultan tarafından değerli taşlarla süslenmiş üç hilalli bir sancak ve Hattı Hümayun göndermişti. Padişah mektubunda söyle diyordu. ‘”Yerin ve göğün sahibi olan yüce Allah’a hamdolsun ki, Osmanlı Devleti’ne senin gibi paşalar ve askerlerin sayesinde, nice zaferler nâsib eyledi…Sevgili Peygamberimize salât ve selâm olsun ki, seni ve Devlet-i âliyye askerlerini, kendi yolunda cihâd eylerken görürüz…Şanlı Kanije serencâmınızı (serüvenlerinizi) bütün tafsilatıyla öğrendim…Berhudar olasınız, iki cihânda yüzleriniz ak ola…Sana, vezirlik (meraşallık rütbesi) verdik. Helâl olsun.Seninle bile bulunan askerlerim dahi, manevî oğullarımdır. Cümlesinden yüce Mevlâ razı olsun.Ettiğiniz bilcümle tedâbir (tedbirli işleriniz) makbûl-i hümâyûnumdur.Her birinizi, Hak teâlâ hazretlerine ısmarlıyorum…Kendisine Hattı Hümayun ve Vezaret Payesi gelmesinden sonra Tiryaki Hasan Paşa, yinetevazu göstererek “Kanije Müdafaası gibi pek küçük bir hizmete karşılık bize vezirlik vermişler, devletin vezirliği bizim gibi kocamış ihtiyarlara mı kaldı”  demiştir.
Yetenekleri sayesinde girdiği hiç bir savaşta yenilgi yüzü görmeyen Tiryaki Hasan Paşa, Kanije Zaferi’nden 10 yıl sonra Budin’de vefat etti. Ruhu şad, Mekanı cennet olsun.
İhsan Akbel*

*Stratejik Ortak misafir yazarı.
Kaynakça
-Danişmend, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c.III, s. 284-289, İstanbul, 2011.
-Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Büyük Osmanlı Tarihi, c. III, s.83-90, Ankara.
-Ersever, H.Ziya, Kanije Savunması Ve Tiryaki Hasan Paşa, Ankara, 1986.
-Osman Nuri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, III.Bölüm, Kısım Tiryaki Hasan Paşa
-Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi,Türkiye Gazetesi,1.Baskı,İhlâs Matbaacılık,Alfabetik Sıra –
-Mehmed Süreyya (haz. Nuri Akbayar) (1996), Sicill-i Osmani, İstanbul:Tarih Vakfı Yurt Yayınları


TİRYAKİ HASAN PAŞA VE KANİJE MÜDAFAASI

Osmanlılarda Padişah duası almak pek mühimdi. Çünkü bu duaya erişenin dünya ve ahirette sonsuz saadete kavuşacağına inanılırdı...70’lik Gazi Tiryaki Hasan Paşa, işte bu sebeple ağlıyordu... Çünkü Müslümanlar ın 78. Halifesi ve Cihan Padişahı III. Mehmed, kendisine dua ediyordu. Kanije kalesinin cesur kumandan ve askerlerine yolladığı Hatt-ı Hümayun’da şunlar yazılıydı:-“Yerin ve göğün sahibi olan Allahü teâlâ’ya hamdolsun ki, Osmanlı devletine senin gibi paşalar ve askerlerin sayesinde nice zaferler nasib eyledi... Sevgili Peygamberimize Salât ve Selam olsun ki, seni ve Devlet-i Aliyye askerlerini kendi yolunda Cihad eylerken görürüz...Şanlı Kanije serencamınızı bertafsil öğrendim...” Hatt-ı Hümayun okunurken Tiryaki Hasan Paşa, Kanije cenginin ilk günlerini hatırladı: Alman imparatorunun 23 yaşındaki kardeşi Arşidük Ferdinand, nasıl da saldırıyor du!..BU toy haçlı Başkumandanı, herhalde 100.000 kişilik muazzam ordusuna güveniyordu. Almanlardan başka İspanyol, Fransız, İtalyan, Macar, Papalık orduları ve Malta şövalyeleri de onlarla birlikteydiler. Ayrıca 47 adet ağır muhasara topları mevcuttu. Kanije’de ise, sadece 9.000 Mücahid bulunuyordu. Yani düşman kuvvetleri Osmanlı askerinin 11 mislinden fazlaydı. 9 Eylül 1601’de ağır Alman ateşi Kanije’yi dövmeye başladı. O gün Osmanlı-Alman savaşı başlayalı 9 yılı geçmiş bulunuyordu. B müddet içinde Sultan III. Mehmed, Eğri kalesi ni fethetmiş ve Haçova Meydan Muharebesinde, Almanları kasin bir yenilgiye uğratmıştı. Buna rağmen düşmanlar, mağlubiyeti kabul etmek istemiyorlardı. Onca kayıplara rağmen sulh teklifinde bulunmadılar. Osmanlılar ise, hep savaştan sonra sulh isteğinin karşıdan gelmesini beklemişlerdir. Bu kayıp ve yenilgilerin acısını çıkarmak isteyen Haçlılar birleşmiş ve iki kalemize birden saldırmışlardı. Kanije ve İstolni-Belgrad’ın saldırıya uğradığını öğrenen Sultan III. Mehmed büyük bir kuvvetle Sadrazamı imdada yolladı. Düşmanlar Kanijeye varmadan önce 5.000 kişilik bir keşif kolu çıkarmışlardı. Kurnaz Tiryaki Hasan Paşa, bu keşif kuvvetini yalnız tüfek ateşiyle oyalandı. Ancak iyice sokuldukları an, kale toplarının hepsi birden ateşlendi. Böylece kafir sürülerinin büyükçe bir kısmı imha edilmiş oldu. Kara Pençe Osman adlı fedai bir ulak Belgrad yakınlarına yetişen Sadrazam hazret lerine bir mektup ulaştırdı. Vaziyeti bütün açıklığıyla öğrenen Sadrazam, Kanije’ye geleceği ni bildirdi. Fakat yarı yolda İstolni-Belgrad’ın düştüğünü öğrendi. Kaledeki herkesin kılıçtan geçirildiğini ve çocuklara dahi işkence edildiğini duydu. Bu sebeple oraya gitmeyi tercih ettiğini bildiren ikinci bir mektubu Kanije’ye, Tiryaki Hasan Paşa’ya yolladı. Tiryaki Hasan Paşa, bu ikinci mektubu gizli tuttu. Tam aksine Ordu-yu Hümayun’ un yetişmek üzere olduğu bildirilen başka bir mektubu askerine alenen okuttu. Fedakârca savaşan Gazilerin morallerini düşünüyordu. Bu ikinci mektubu, tabii kendisi yazmıştı. Aslında her gün 2.000 gülle yiyen Kanije’nin hali pek haraptı. Surlar delik deşik olmuştu. Osmanlılar, ancak geceleyin tamire çalışıyorlardı. Fakat işin en kötüsü, barutları bitmek üzereydi. Bunu öğrenen 5. bölük çavuşlarından Uzun Ahmet, tecrübeli kumandana müracaat etti:-İzin verirsen Paşam, biz burada kendimiz de barut imal edebiliriz.-Ne dersin evlat!-Doğru derim Baba..-Bu iş nice olur?-Şu söğüt ağacını görüyor musun Paşam, işte onlar bizi daha epeyce barutsuz komaz Yeter ki Mevlam seni başımızdan eksik etmesin.-Ne deyim oğul... Cenab-ı Hak yardımcın olsun... Gayrı göster kendini. Uzun Ahmet 3 gün içinde, hakikaten bol barut elde etti. Söğüt ağacının kavı ile ince kum kullanıyordu. Çalışırken arkadaşları ile birlikte bu sırrı kendilerine öğreten ustasına Fatihalar okudular. Osmanlı’nın Söğüt ağacına sevgisinin sebebi de, Gaziler tarafından öğrenilmiş oldu. Artık daha hızlı patlayan kale topları, gün doğana dek susmak bilmiyordu. Tam bu sırada bir öğle vakti, düşman mızraklarına takılmış iki kesik baş teihir edildi. Bunlar, Budin Beylerbeyi ile Kethüdasının başlarıydı. Şımarık haçlı şövalyeleri hora tepiyor, bağırıp çağrışıyorlardı! Bunları gören Osmanlı askerinin maneviyatı bozuluyordu. Kumandanları, yine kendilerine hitab etti: -Gazilerim... Yiğitlerim... Bu şehid kardeşlerimiz asla ve kat’a Budin Beylerbeyi ve kethüdası olamaz. Bilirsiniz ki her ikisi de kırk yıllık şahsi dostlarımızdır. Onları bizden iyi kim tanıyabilir? Üstelik koca Osmanlı ordusu buralarda iken bir beylerbeyinin başı nasıl uçurulabilir? Daha bizim kaleyi bile düşüremezken bu kefereler!  gibi sözlerle Mücahidlerin endişelerini giderdi. Çünkü Peygamber Efendimiz buyurmuşlardı ki: “Harp hud’adır...” Yani harpte icabederse, yalan dahi söylenebilirdi. Hemen o gece yarısı Akıncı beylerinden Kara Ömer Ağa, kelden dışarı sızdı. Yanında 20 Serdengeçti vardı. 100’den fazla düşmanı Cehenneme yolladılar. Dönüşte yanlarında bir de kocaman haçlı kellesi getirdiler. Meğer o da Papa VIII. Clement’in yeğeni Aldo değil miymiş? Sabah namazından sonra Kanije Kartalı:-“İşte görüyorsunuz!”...diye konuştu, “dünkü iki şehid kardeşimize karşılık bugün, koskoca Rim Papa’nın yeğeni... Hem biliyorsunuz bu muhasara 12 Rebiülevvel gecesi başladı. O gece, Peygamberlerin Sultanı Resulullah Efendimiz doğdular. Cenab-ı Hak öyle mübarek bir gece hürmetine, Müslüman kullarını, küffar karşısında mağlup ve mükedder eylemez inşallah... -İnşaallah... İnşaallah... -Yeter ki hepimiz İman ve kılıçlarımızı kavi tutalım... Her akşam Gazilerin bir kısmı sur dışına çıkıp, düşman avlamaya devam ediyorlardı Ne yazık ki, 100.000 kişilik düşman sürüsü, böyle küçük baskınlarla tüketilecek gibi değildi. Kasım ayının ilk haftasında kar düşmeye başladı. Düşman askeri karakol gezerken, bir Osmanlı şehidi buldular. Koynundan bir de mektup çıktı. Bu ulak, herhalde dün geceki baskın sırasında vurulmuş olmalıydı! Mektubu derhal Kumandan Ferdinand’a ulaştırdılar. Tercüme edildi. Sadrazam Hazretlerine yazılıyordu:-“Devletlû Efendim! Cenab-ı Hakk’a şükürden sonra arzedeyim ki, Serdarlığınız altındaki Ordu-yu Hümayun, henüz Kanije’ye yetişmemekle, kafirler büyük ümit ve hayale kapılmışlardır. Velakin şunu hesap etmekten gafildirler ki, başlamış olan karakış, çok sert geçeceğe benzemekle, cümlesinin canını Cehenneme zaten yollayacaktır. Ve dahi bu karda kıyamette koca Osmanlı ordusu ile buralara gelmek zahmetine katlanmayasınız... Ve dahi merak buyurulan diğer hususlarda müsterih olabilirsiniz... Çünkü kal’amız mahzenlerinde bahara kadar yetecek besatır, sucayık ve zahire ve barut ve sair lazime mevcut bulunmaktadır. Yine de Emr ü karar Devletlû Sadrazam Hazretlerimize aittir Efendim. Her birinizi Hak Teâlâ Hazretlerine ısmarlıyorum. Kanije Beylerbeyi Hasan Paşa” Genç Ferdinand, bu mektup sebebiyle çok telaşlandı. Hatta bunu da Tiryaki Hasan Paşa’nın bir oyunu sandı, şüpheyle karşıladı. “Her halde Osmanlı Ordusu yetişmek üzere idi ki, bizi gafil avlamak istiyorlar” diye düşündü. En hızlı 3 süvariyi derhal Belgrad taraflarına yolladı. Sadrazamın nerede olduğunu kat’i olarak öğrenip dönmelerini emretti. Mektup, gerçekten İhtiyar Kurdun bir oyunuydu. Ama vaziyet, Ferdinand’ın zannettiği gibi değildi. Tam aksine, kaledekilerin durumu çok kötüydü. Yiyecek ve barutları tükenmek üzereydi. Fakat asıl kötü olan, Osmanlı Ordusunun Belgrad kışlağına çekilmesi idi. Yani Kanije’ye beklenen yardım asla gelmeyecekti. Ferdinand’ın 3 casus gönderdiğini öğrenen Tiryaki Hasan Paşa kat’i kararını verdi: “Ya şehid olacaklar, veya zafer kazanacaklardı.” Üçüncü yol yoktu. Üstelik bu kararın tatbiki, ir gün dahi geciktirilmezdi. Çünkü düşman habercileri, Osmanlı ordusunun yerini öğrendikleri anda, herşey zaten mahvolacaktı. 17/18 Rebiülevvel gecesi, lapa lapa kar yağıyordu. Kara Ömer Ağa, her zaman olduğu gibi, fedaileriyle sur dışına sızdı... Mümkün olabildiği kadar fazla çadır dolaşarak, ortalığı velveleye verdi...Kaledeki topların da hepsi birden, son güllelerini patlatıyorlardı. Biraz sonra serdengeçtilerin yarısı daha dışarı fırladılar. Kılıç, kalkan, gürz, şeşper, hançer şakırtıları ve Akıncı naraları, ortalığa dehşet saçıyordu...Sabaha kadar Mehter Bölüğü, surlar üzerinde Gülbank çekip harp kösleri vurmaya başladı...Ondan sonra savaş alanında, gür sesli birkaç münadi şunları haykırmaya başladı:-Serdar Hazretleri yetti!..-Veziriazam yetişti!..-Vurun Gazilerim, Yeniçeriler burada!...Sipahiler ulaştı...Arşidük Ferdinand bu vaziyet karşısında bütün cesaret ve metanetini kaybetti. Sadrazamın geldiğine kat’i olarak inandığı için, gecelik kıyafetiyle kaçmaya başladı. Tabii, koca Haçlı sürüsü de peşinden!..70 gündür Kanije’de mahsur kalan 7.000 mücahid, 70.000 kafir kellesi topladı...Cihan Padişahı III. Mehmed, işte bu sebeple kendilerine dua ediyordu:“...Berhudar olasınız, İki Cihanda yüzleriniz ağ ola...Sana Vezirlik (Mareşallik) rütbesi verdik. Helal olsun. Seninle birlikte bulunan askerciklerim dahi, manevi oğullarımdır. Cümlesinden Mevlâ-yı Teâlâ razı olsun. Ettiğiniz bilcümle tedabir Makbûl-ü Hümayunum olmuştur. Her birinizi Hak Teâlâ’ya ısmarlıyorum...”İhtiyar Kanije Kartalı, başındaki kavuğunu yere fırlatmış, gözyaşları arasında şunla rı söylüyordu:-Sadece vazifemizi eda eylememiz sebebiyle Padişahımız Efendimiz, bizim gibi bir pir-i faniye, vezaret rütbesi lûtfetmişler... Bizler cümlemiz, Allah, Millet ve Devlet yoluna fedayız... Cenab-ı Hak, Devletimize ve Milletimize zeval vermesin...

Kaynak: http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Osmanli-Hikayeleri-Detay-TIRYAKI_HASAN_PASA_VE_KANIJE_MUDAFAASI_-494.aspx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder