18 Kasım 2014 Salı

Hürkuş, Vecihi


Vecihi Hürkuş’u bilir misiniz?

Bu yazıda Türkiye’nin akıllara durgunluk veren ama yaşananlara bakınca epey tanıdık gelecek hicranla dolu havacılık tarihini özetleyen yüzlerce sayfalık kitap ve kaynaklardan süzdüğüm bir özeti okuyacaksınız. Lütfen üşenmeden okuyun.
Bir nimet gibi görülen petrolün ekono-politik eksende nasıl bir belaya dönüştüğünü son derece etkileyici bir şekilde anlatan 2005 yapımı Syrianafilminin unutamadığım sahnelerden birinde ekonomist kimliği altında CIA adına çalışan Bryan Woodman (Matt Damon) ile petrol zengini ülkenin Prensi Nasır arasında şöyle bir konuşma geçer:

Prens Nasır: Oxford’da eğitim aldım. Georgetown’da doktora yaptım. Bir parlemento kurmak istiyorum. Kadınlara seçme hakkı tanımak istiyorum. Bağımsız bir yargı istiyorum. Spekülatörleri aradan çıkartacak yeni bir petrol takas borsası kurmak istiyorum. Neden en büyük petrol şirketleri New York ve Londra’da ki? Bütün enerjimi rekabetçi bir teklif yapısı kurmaya hacarayacağım. Petrolü senin önerdiğin gibi İran ve Avrupa’dan boru hatlarıyla aktaracağım. Tankerlerle Çin’e yollayacağım. Halkımın daha fazla kazanması için karı ve verimi arttıracak her şeyi yapacağım. Bu karla ülkemi yeniden kuracağım.
Bryan: Bu harika. Yapman gereken tam da bunlar.
Prens Nasır: Kesinlikle. Elbette senin başkanın babamı arayıp “Teksas, Kansas ve Washington’da işsizlik var” demediği sürece…
(Syriana filmini daha iyi anlayabilmek için Bir Ekonomik Tetikçinin İtiraflarıadlı 3 ciltlik kitap serisini mutlaka okumalısınız (123). Hayattaki pek çok şeye bakışınızın değişeceğine bahse girerim)

Yeni ülkenin cesur umutları

Geleceğin en etkili silahı da aracı da hiç kuşkunuz olmasın uçaklardır.
Bir gün insanoğlu uçaksız göklerde yürüyecek, gezegenlere gidecek, belki de Ay’dan bizlere mesajlar yollayacaklardır.
Bu mucizenin gerçekleşmesi için 2000 yılını beklemeye gerek kalmayacaktır. Gelişen teknoloji bize daha şimdiden bunu müjdeliyor.
Bize düşen görev bu konuda Batı’dan geri kalmamayı sağlamaktır.
(Mustafa Kemal Atatürk’in 1936 yılı Eskişehir Havacılık Okulu açılış konuşmasından)
2012’de düzenlenen Başarısızlık Zirvesi‘nde konuşma yapmam istendiğinde çatıyı güncel başarı ve başarısızlık kavramlarımızın gerçek karşılıklarından ne kadar uzakta olduğunu anlatmak üzerine kurmaya karar vermiştim. Örneklerimden birisi motosikletimin isminin ilham kaynağı (ve bu ülke tarihinin en büyük ‘gerçek başarı’ öyküsü) olan Vecihi Hürkuş‘tu.
Sunumun sonunda etrafımı saranların hemen hepsi bana Hürkuş’u soruyor, böyle bir karakteri nasıl hiç duymamış olabildiklerini anlamaya çalışıyorlardı.
Vecihi Hürkuş
Vecihi Hürkuş
Size çocukluk kahramanım Vecihi Hürkuş’u kısaca anlatmaya çalışacağım. Ama önce bir özet izleyelim:

  • 1914’te İstanbul-Kahire seferi sırasında şehit olan Fethi, Nuri ve Sadık Beylerden etkilenerek havacı olmaya karar verir.
  • 1915’te Yeşilyurt Tayyare Makinist Mektebi’nden mezun olur. Makinist olarak Bağdat cephesinde görevlendirilir.
  • 2 Şubat 1916’daki deneme uçuşunda yaralanarak İstanbul’a döner.
  • 1917’de Kafkas cephesinde görev alır ve burada düşman uçağı düşüren ilk Türk pilotu olur.
  • Aynı yıl hava savaşında yaralanıp düşer. Uçağını Ruslara bırakmamak için yakar. Esir alınıp Hazar Denizi’ndeki bir adaya yollanır. Yüzerek kaçar veMusul üstünden İstanbul’a döner.
  • İstanbul’un işgal edildiği 1920 yılında 3 uçağı Anadolu’ya kaçırmak için girişimde bulunur fakat uçaklar bakımsız olduğundan havalandıramaz. Harem’den kalkan bir gemiyle Mudayna’ya kaçıp Kurtuluş Savaşı’na katılır.
  • 15 Ağustos 1920 tarihinde Kurtuluş Savaşı’nın ilk uçuşunu gerçekleştirir ve Yunan ordusuna havadan bomba atarak ilk hava saldırısını gerçekleştirir.
  • 14 Eylül 1922’de savaşın son uçuşunu yine o yapar.
  • TBMM 3 defa takdirname alır Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası sahibi olur.
  • Savaş sonrası İzmir’de açılan havacılık okulunda öğrenciler yetiştirir.
  • Haziran 1923’te arızalandığı için İtalyanlar tarafından Edirne’de terk edilen 9 kişilik bir yolcu uçağını tamir ederek İzmir’e uçurur. Uçağa Vecihi ismi verilmesinden çok etkilenir ve kendi uçağını üretme hevesine kapılır. Komutanı onay verir ve çalışmalara başlar.
  • 1923 yılında 14 ay gibi inanılmaz derecede kısa bir sürede Vecihi K-VI adını verdiği uçağını tasarlar ve Halkapınar Tayyare Atölyesi’nde motoru hariç her parçası yerli olacak şekilde üretir.

‘Ödülsüz’ bırakılmayan başarılar

Devrim Arabaları filmindeki repliği bilirsiniz. “Bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmaz” der. Bu cümle Hürkuş’un hayatınının da özetidir adeta.
O tarihe kadar güzel giden hikayesi lanetli bir büyü yapılmışçasına tersine döner. O dönemde Türkiye’de uçaklara teknik onay verecek bir  kurum yoktur. Heyet Başkanı “Bizim yetkimiz yok. Sen bunu izinsiz uçur ki bahanemiz kalmasın” der.
‘Tayyareci’ Vecihi Bey bunun üzerine 28 Ocak 1925’te İzmir’den uçağını havalandırır, uçuşunu gerçekleştirir ve yere konar. O dönemki avcı uçaklarının hızı saatte 200-220 km’dir. K-VI saatte 207 km yapmaktadır.
vecihi-hurkus1
Vecihi Bey bu başarısının ödülünü kendisine uçma telkini yapan Albay Muzaffer Ergüder tarafından ‘izinsiz uçuş yaptığı için cezalandırılarak‘ öder. Uçağına devlet tarafından el konur (ve hiçbir zaman iade edilmez). Bunun üzerine Hava Kuvvetleri’nden istifa eder. Ankara’ya giderek Türk Tayyare Cemiyeti’nin (bugünkü Türk Hava Kurumu) kurucu ekibine katılır.
1925 yılında Almanya ile ortak Ankara’da kurulan TOMTAŞ (Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi) fabrikasında üretilen uçakların test uçuşlarını yapar. Bu tesis o dönem dünyanın en büyük uçak fabrikalarından biridir. Ancak TOMTAŞ kendi mühendislerine Almanlar’dan çok az maaş verdiği için sıkıntıya girer. Yönetim Kurulu’ndaki Türklerin hiçbiri havacılıktan anlamamaktadır (sürpriz?). Bu yüzden hep Almanların çıkarına kararlar alınır. Vecihi Bey’in hiçbir uyarısı dikkate alınmaz. Vefabrika 1928 yılında kapatılır. Bu fabrikanın varlıklarıyla 1930 yılında Kayseri Uçak Fabrikası kurulur.
1926’dan 1941’e kadar TOMTAŞ ve Kayseri Uçak Fabrika’nda Türk mühendisler 7 ayrı tip uçak üretir.
Vecihi Bey 1928 yılında yeni bir uçak yapmak için niyetlenir ancak THK izin vermediği gibi yapmaması için onu uyarır. Ama o inat ederek 2 makinist ve 2 marangoz ile sadece 4 ayda ilk Türk spor-eğitim uçağı olan Vecihi-XIVmodelini (İstanbul’da kiraladığı bir kereste atölyesinde) üretir ve 16 Eylül 1930’da İstanbul Kadıköy’de Kızıltoprak’tan havalandırır.
1914_vecihi11933’te ilk özel Türk uçuş okulunu kurarve ilk sivil pilotları ‘ücretsiz‘ yetiştirir.

Sepetteki en inatçı yengeç

Dünyanın pek çok ülkesinde üretilen uçakları uçurur. Fransız gazetelerinde ‘Türk Ası’ olarak anılır. Pilotluk yeteneklerinden etkilenen yabancılar ona Atlantik Okyanusu’nu geçecek ilk uçuşu yapmak için teklif götürür. Ancak Fransız Aero Kulübü ‘bir Türk buna layık olamaz’ diyerek karşı çıkar. Neyse ki Türkler de aynı fikirdedir. Ekip Şefi Cevat Abbas Bey izin vermediği için Atlantik uçuşunu gerçekleştiremez. Bu uluslararası onur birAmerikalı’nın olur.
Vecihi Bey uçağı Vecihi-XIV ile ikinci uçuşunu Yeşilköy ile Ankara Hipodrom Meydanı arasında yapar (500 kilometre!). Ankara’da uçağından inip lisans başvurusunu yapmak için İktisat Vekaleti’ne gider. Şans yine ondan yanadır.Uçağına hemen el konur ve bir daha uçmasına izin verilmez! İşi inada bindirir. Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’tan aldığı özel izinle uçağını geri alır, söküp trene yükleyerek lisans almak için Çekoslavakya’ya götürür.
Prag’daki teknik heyet Vecihi Bey’in uçağına ‘dünyanın en iyi spor uçaklarından biridir‘ notuyla lisans verir.
Vecihi Prag’dan dönüşünü lisans aldığı uçağıyla yapar! (2 bin kilometre)
Vecihi-XIV, 8G gücüne dayanıklı, teknik açıdan mükemmel bir uçaktır. Levyesi bugünün modern uçaklarındaki fly-by-wire denen teknikle çalışmaktadır. Her parçası kolayca sökülüp takılabilmekte ve tamamen yerli malzemeden oluşmaktadır.

Yeni Hürkuşlar peşinde

Döndüğünde ‘lisanslı’ uçağıyla Türkiye’yi şehir şehir gezerek halka Türk havacılığının ulaştığı noktayı anlatır. Onları havacı olmaya çağırır. İlgi inanılmazdır. Türk Hava Kurumu’na yapılan bağışlar rekor kırar. Devletten karşılığını da hemen görür: makinistinin işine son verilir, Hürkuş’un uçuş tazminatı kesilir ve uçağı uçuştan men edilir!
Vecihi bunun üstüne Hürkuş Türk Hava Kurumu’ndan da istifa eder ve Vecihi Sivil Tayyare Mektebi’ni kurar. Hiçbir ücret almadan pilot yetiştirir. Para kazanabilmek için Tekel ve İş Bankası’nın reklamlarını yapar. Bu sırada bir diğer havacılık tarihi efsanesi Nuri Demirağ ona bir uçak parası kadar bağış yapar. Hürkuş da bu parayla ‘Nuri Bey’ kod adlı Vecihi-XVI yolcu uçağını yapar.
1935 yılında Mustafa Kemal, ismini hep duyduğu Vecihi Hürkuş’un kurulacak Türk Kuşu adlı kurumda görev almasını ister. Kabul eder.
1937’de Almanya’ya uçuş mühendisliği okumaya gider. Üstün başarıyla okulu 1,5 yılda bitirirek diplomasını alır. Devlet yetkilileri bunu da karşılıksız bırakmaz: “1,5 yılda mühendis olunmaz!” diyerek diplomasını reddederler! Danıştay’da açtığı davayla diplomasını kabul ettirir Hürküş.
THK ödül olarak onu Van’a sürgüne yollar.
Hürkuş bir kere daha istifa eder…

Geriye ne kaldı?

Türkiye’nin en büyük memleket ve gökyüzü sevdalısı Vecihi Hürkuş’a bu ülkenin layık gördüğü hayat yazarken bile sinirden gözlerimi dolduran bu çeşit örneklerle dolu. Vecihi Hürkuş okul kitaplarında bile adı geçmeyengerçek bir kahraman, gerçek bir vatansever olarak (her emsalinde olduğu gibi) yokluk ve yoksulluk içinde hayata gözlerini yumar.
Bu esnada Mustafa Kemal’in ölümünden sonraki devlet ve hükümet yetkilileri Amerikan yardımlarının şartları gereği uçak fabrikalarını teker teker kapatır. Siparişleri iptal ederek bütün özel girişimleri iflas ettirir. Lisanslarını ellerinden alır. Üretim yapmalarını ve yabancı ülkelere uçak satmalarını çıkardığı özel kanunla yasaklar. Fabrika ve tesislere el koyar. Uçuş okullarını kapatır. Yerli havacılığı savunan tüm yöneticileri görevden uzaklaştırır. Dönemin gazeteleri (aynen yerli otomobil Devrim‘de olduğu gibi) yerli uçak üreticilerini yerden yere vurur; Fransız ve Amerikan şirketlerini yüceltir.
Ve daha bir sürü hazin şey…
Hürkuş, Amerikalılar Apollo 11 mekiğini Ay’a doğru fırlatıldığı gün; yani 16 Temmuz 1969’da büyük bir yokluk içinde hayata veda eder. Cenazesine birkaç yakın arkadaşı dışında kimse gelmez.
Vecihi Bey; sana umudun, inadın ve başarıların için teşekkür ve saygılarımı sunuyorum. Allah rahmet eylesin. Nur içinde yat. Sana kara yazıldı sanma, memleketin düzeni böyle.
Bir nebze gönlünü alır mı bilmem ama bir vakit göğünde uçtuğun Kadıköy’de (önünden geçenlerin çok azının tanıdığı)  bir heykelin var artık.
vecihi-heykel
Dahası ilham ve cesaretini senden alan evlatların ismini yeniden göklerde gezdiriyor.

(Videonun sonundaki hanımefendi de Vecihi Hürkuş’un kızı Gönül Hürkuş’tur)
Vecihi Hürkuş ve Türk havacılık tarihi ilginizi çektiyse (ve yüreğiniz kaldırırsa) üç kitap tavsiye edeyim:
Bir başka yazıda da Ali Yıldız’ı anlatayım size en iyisi. Sahi, bilir misiniz Ali Yıldız’ı?
Bilmeniz gerek.
Kaynak: http://www.mserdark.com/vecihi-hurkusu-bilir-misiniz/


TAYYARECİ VECİHİ HÜRKUŞ

Vecihi Hürkuş, İstanbul, Arnavutköy Akıntıburnu’ndaki yalıda 6 Ocak 1896 (1311) tarihinde doğdu. Babası İstanbul’lu bir aileden Gümrük Müfettişi Faham Bey, annesi Vidin’de doğmuş, üç yaşında İstanbul’a gelmiş Zeliha Niyir Hanım’dır. Üç yaşında iken babası ölmüş. Çok genç yaşta dul kalan annesi ile geniş bir ailenin içinde amcalar, halalar, enişteler, yengeler, ağabeyler ve ablalar ile birlikte büyümüş. Bir süre sonra Harbiye’de eskrim ve resim hocası olan amcası Şekür Bey’in yanına sığınmışlar, sonra da annesi ve kardeşleriyle Üsküdar’a yerleşmişler.

Üç kardeşin ortancası olan Vecihi çok canlı ve hareketli bir çocuktu. İlkokulu Bebek’te okudu, Üsküdar’da Füyuzati Osmaniye Rüştiye’sinde ve Üsküdar Paşakapısı İdadi’sinde okudu, sanata olan ilgisinden Tophane Sanat Okulu’na geçti ve bu mektebi bitirdi.

1912’de Balkan Harbi’ne eniştesi Kurmay Albay Kemal Bey’in yanında gönüllü olarak katıldı. Edirne’ye giren kuvvetler içinde yer aldı. Balkan Harbi sonunda İstanbul Ordu Kumandanlığı tarafından Beykoz Serviburun’daki esir kampına kumandan oldu. Tayyareci olmak istiyordu. Yaşı küçük olduğundan makinist mektebine aldılar. Makinist olarak Birinci Dünya Savaşı’na girerek Bağdat cephesine uçak makinisti olarak gönderildi. Orada bir uçak kazasında yaralanarak İstanbul’a döndü. Yeşilköy’deki Tayyare Mektebi’ne girerek tayyareci oldu.

1917 sonbaharında  Kafkas cephesine, 7. Tayyare Bölüğü’ne atandı. Orada bir uçak düşürerek Kafkas Cephesinde uçak düşüren ilk Türk tayyarecisi oldu. Bir hava savaşında yaralanarak düşünce uçağını yakarak Rus’lara esir oldu. Esir olarak Hazar Denizi’ndeki Nargin adasına gönderildi. Azeri Türklerinin yardımı ile adadan yüzerek kaçtı. Birlikte kaçtığı bir arkadaşıyla Erzurum’a kadar yaya olarak geldiler. (Esaretteki fotoğrafta oturanlar soldan sağa : Tayyareci Vecihi , Rus Bl.K. , Rasıt Bahattin )

 Tayyareci Vecihi esarette...
İstanbul’a geldiğinde savaşın sonları idi. Başkent İstanbul Hava Müdafaa Bölüğü’ne tayin oldu. İstanbul işgal edilince esaretten dönen askerlerin arasında gizlice Harem’den kalkan bir gemiyle Mudanya’ya, Bursa’ya ve Eskişehir’e giderek Kurtuluş Savaşı’na katılmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve son uçuşunu yapan, İzmir hava alanını işgal eden tayyareci olmuş, üç defa takdirname alarak kırmızı şeritli İstiklal Madalyası kazanmıştır. Kurtuluş Savaşı içinde Akşehir’de Jandarma Komutanı Ratip Bey’in kızı Hadiye Hanım’la evlendi. İzmir’de Gönül, İstanbul’a döndüklerinde de Sevim isimli iki kızı olmuştur. Savaş sonrası İzmir’de Seydiköy’de açılan tayyare okulunda yeni tayyarecileri eğitime başlamış, tam o sırada 1923 yılı başlarında İzmit mıntıkası Tayyare bölüğüne atanmış. Üç ay sonra İzmir’de Binbaşı Fazıl’ın eğitim uçuşu sırasında düşüp ölmesiyle yeniden İzmir’e çağrılmış, kara ve deniz okulunda öğretmenliğinden başka fen işleri ile de uğraşmış. Savaşta çekilen yoklukların giderilmesi amacıyla havacılığı millileştirme düşünceleri başlamıştı. Edirne’ye yanlışlıkla inen bir yolcu tayyaresini almaya memur edilmiş.

Hizmet karşılığı bu uçağa adının verilmesi, 1919’dan beri uçak  projeleri yapan Hürkuş’ta uçak inşa etmek düşüncesini yeniden canlandırmış. Ganimet olarak Yunan’lılardan ellerine geçen pek çok motordan yararlanarak projesini hazırlayıp ilk uçağı Vecihi K VI’ yı imal etmiştir. Uçağı için uçuş müsaadesi istemiş, uçabilirlik sertifikası için bir teknik heyet oluşturulmuş, ancak teknik heyetin içerisinde tayyareyi uçuracak ve kontrol edecek personel bulunmadığından gecikmiştir. Sonunda teknik heyetten birinin “Vecihi, biz sana bu lisansı veremeyiz, "uçağına güveniyorsan atla, uç, bizi de kurtar” sözü üzerine Hürkuş,  28 Ocak 1925’de yaptığı uçağı Vecihi K IV ile ilk uçuşunu yapar.      Vecihi K VI
 İzin almadan uçtuğu için cezalandırılınca, istifa ederek Hava Kuvvetlerinden ayrılıp Ankara’ya gider ve kurulmakta olan Türk Tayyare Cemiyeti’ne (T.T.C.) katılır. T.T.C. Fen şubesini organize etmekle görevlendirilir.
Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir” yönermesiyle havacı bir kuşak yetiştirmek için kurulan Türk Tayyare Cemiyeti, halkın bağışları ile yaşayan bir kuruluş olacaktı. Bunun için bir okul açmak, milli bir hava sanayi kurmak amacındaydı. Hürkuş, yaptığı uçağını geri alıp,  T.T.C.’nin bağış toplama faaliyetlerinde kullanarak halka havacılık sevgisini aşılamak istiyordu ama, uçağını geri almayı başaramadı. Bağış toplamak için bir madalya tüzüğü hazırlandı. Bağışa göre bronz, gümüş, altın ve elmaslı madalya verilecek, 10.000 TL. bağışlayanın adı da alınacak uçağa ad olarak verilecekti. T.T.C’ne ilk yardım Ceyhan ilçesinden gelmiş, 10.000 TL telgrafla bağışlanmış, alınan ilk uçağa da Ceyhan adı verilmiştir. Hürkuş’un uçakla yurtiçi bağış gezileri de bu uçakla başlamış.   bakınız: Bağış Uçaklar  

Bu arada Avrupa havacılığının tetkiki için bir heyetle Hürkuş, ikinci kez Avrupa’ya gider. Almanya’da Junkers ve Rohrbach fabrikalarını ziyaret ederler. Bu fabrikalar Türkiye’de anonim şirket halinde tayyare fabrikası kurmak fikrindeydiler. Fransa’da da Breguet, Potez, Henriot gibi birçok fabrikaları ziyaret etmişler, Hürkuş da bu fabrikaların uçaklarıyla tecrübe uçuşları yapmış. Potez 25 tipindeki rekor tayyaresiyle akrobasi uçuşundan sonra fabrika tarafından Atlantik uçuşu yapması için teklif yapılmış, fakat Fransız Aero kulübünün baskısı ile teklif suya düşmüş.

Türkiye’ye dönüşte 19 Ekim 1925’de Tayyare Cemiyeti idare kurulu istifa etmiş, cemiyetin tasarı ve projeleri suya düşmüş, elindeki tayyare, vasıta ve elemanları hava kuvvetlerine verilerek havacılıkla ilgisi kesilmiş oluyordu. Hürkuş’un da tekrar hava kuvvetlerinde görev alması istenince istifa etmiştir.  Milli Savunma Bakanlığı Kayseri’de Tayyare ve Motor Anonim Şirketi (Tomtaş) adında bir fabrika kurmak için anlaşır. Hürkuş Tomtaş’ın teklifini kabul ederek Almanya’ya gider. Hürkuş Almanya’da Ju A-20 tayyarelerinde bazı noksanlıklar bulur, onların düzeltilmesi ile Ju A-35 ‘lerin yapımını da üstlenir. 18 Temmuz 1926’da telgrafla memlekete çağrılır, Ju A-35’in satın alınması için tecrübe uçuşu istenir. Junkers bu uçuşun özellikle Hürkuş tarafından yapılmasını, uçağının zamanın en modern ve yüksek ateş kudretinde iki kişilik av tayyaresi, savaşta her tarafa ateş saçabilme gücü olduğunun kanıtlanması için Fransızların gözde uçağı Newport De Large’la savaşını ister. 1 Ağustos 1926 da temsili savaş yapılarak Ju A-35 ile Hürkuş kazanır.

Hürkuş yurda döndükten sonra, Tomtaş emrinde biri 14 kişilik 3 motorlu Ju-23, diğeri altı kişilik tek motorlu Ju F-13 yolcu tayyareleriyle Ankara - Kayseri arasında ulaşım uçuşları yapar. Tarih 1927’dir. Hürkuş’un bu uçuşlarının, yurdumuzda ilk hava yolları uçuşları olduğu düşünülebilir
Hürkuş, Tomtaş’a, Ju A-35’in kanatlarına benzin depoları ilavesi ile havada kalma süresini uzatarak Ankara – Tahran uçuşunu direkt yaparak, İran devletine uçağı göstermek ve hükümetimizin rızasıyla devletimizin ihtiyacından fazlasının yabancı devletlere de satılabilmesi fikrini açmış. Bu yapılırsa hem devletimiz şereflenecek, hem de Tomtaş’a  büyük faydası sağlayacaktı. O sırada henüz Tomtaş fabrikası teşekkül etmemiş ve Ju A-35 tayyaresi de Tomtaş’a devredilmemiş olduğundan bu uçuşu reddedilmişti.

Milli havacılığımız için güzel bir başlangıç olan Tomtaş ne yazık ki 1928 yılına kadar çalışmalarına devam edebildi. Kötü yönetimi yüzünden 1928’de iflas etmiş, daha doğrusu iflas ettirilmiştir.

Hürkuş 1925’de Kurtuluş Savaşı öncesi İstanbul’da iken sevdiği fakat Anadolu’ya geçtiği için ailesi tarafından kendisine verilmeyen İhsan Hanım’la anlaşmış, eşinden ayrılarak onunla evlenmiş ve 1927’de Perran isimli bir kızı daha doğmuştur.

Bir yıllık aradan sonra Hürkuş Türk Hava Kurumundaki eski görev yeri olan Teknik şubeye döner. 1930 yılı sanayi kongresi Ankara’da toplanmış, Halkevi’nde de yerli mallar sergisi açılmıştır. Hürkuş burada yerli malı uçaklarının resim ve maketleri ile Vecihi K-XI uçak modelinin minyatürünü sergiler ve büyük ilgi görür. Kurumda boş durmaz, yeni model ve tiplerini tasarlamaya devam eder.

1930 yılı yıllık iznini 2 ay ücretsiz olarak uzatıp Kadıköy’de bir keresteci dükkanını kiralayarak, 3 ay içinde ilk Türk sivil uçağını, aslında ikinci uçağı Vecihi K-XIV uçağını inşa etmiştir. İlk uçuşunu 16 Eylül 1930’da Kadıköy Fikirtepe’de büyük bir kalabalık ve basın topluluğu karşısında yapmış. Uçak iki kişilik, tek motorlu spor ve eğitim uçağıdır. Uçağı ile birlikte uçarak Ankara’ya dönmüş, Ankara üzerinde bir gösteri yapmış, Başbakan İsmet İnönü ve bazı komutanlar tarafından uçağı incelenerek tebrik edilmiş. Uçabilirlik sertifikası verilmesi için İktisat Bakanlığına müracaat ederek müsaade istemiş. 14 Ekim 1930’da, “Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vesika verilmemiştir” cevabını almış.

 Vecihi K XIV
Bakanlık nezdinde yapılan girişimler sonucu uçağa istenen belgenin alınması amacıyla Çekoslovakya’ya gönderilmesi kararı alınmış. Hürkuş, 6 Aralık 1930’da Prag’a geldiğinde henüz tayyare gelmemişti. Tayyareye ait bütün resmi evrak önce Çek diline çevrilmiş, uçak gelince de tekrar monte edilerek uçağın malzemeleri ve her türlü teknik kontrolu yapıldıktan sonra uçuşu istenmiş. Her türlü uçuş şekilleri ile uçuşun kontrolu tamamlanmış. Hürkuş  23 Nisan 1931’de Çekoslovakya’lı yetkililer tarafından civardaki bir gazinoda düzenlenen bir törenle, baş köşesinde “Yaşasın Türk Tayyareciliği” yazılı bir pankartla onurlandırılarak uçuş müsaadesini almıştır. 25 Nisan 1931’de Çekoslovakya’dan uçarak Türkiye’ye gelmek için yola çıkıp 5 Mayıs 1931’de Türkiye’ye gelmiştir.

Vecihi K XIV
Hürkuş uçağının atıl kalmaması için Posta idaresi ile çeşitli görüşmelerde bulunur. İlk kurulmak istenen posta hattı Ankara-Erzurum ile Ankara-İstanbul arasında düşünülür. Bu arada Türk Hava Kurumu yeni bir turne planlar. Ankara’dan başlayan uçuş Aksaray, Konya, Manavgat, Antalya, Fethiye, Muğla, Aydın, Denizli, Uşak, Eskişehir, Adapazarı, İzmit ve Yeşilköy’de tamamlanır. Uçuş büyük bir başarıyla tamamlanmıştır. Kurum şubeleri bağışlarla zenginleşmiştir, ama 3 Kasım 1931 tarihli telgrafta büyük yardımcısı makinisti Hamit’in işine son verilir Hürkuş’a ödenen uçuş tazminatı kesilerek Vecihi XIV uçağı uçuştan men edilir. Bundan sonraki uçuşların Milli Müdafaa Vekaleti tarafından verilecek uçakla gerçekleştirileceği bildirilir. Bu durum  Hürkuş’un  Kurum’dan tekrar ayrılmasına neden olur. Gezileri sırasında gençlikte oluşturduğu uçma sevgisi ile bir havacılık okulu açmayı düşünür.

21 Nisan 1932’de İlk Türk Sivil Tayyare Mektebi’ni kurar. İkisi kız olmak üzere 12 öğrenci kaydolur. 27 Eylül 1932’de eğitim ve öğretime başlanır. Okulun gayesi Türk gençliğini havacılığa alıştırmak, tayyareci kuşaklar yetiştirerek Türkiye Cumhuriyeti hava ordusunun yedek gücü olmaktı. Okulun motorlu ve motorsuz iki şubesi olacaktı. Eğitim teorik ve uygulamalı olarak yapılıyordu. Büyük bir atölyesi vardı. Kalamış’ta bir hangar ve uçuş alanı olarak kullandıkları küçük bir sahası, bir de Fikirtepesi’nde uçuş alanları vardı. İlk 12 öğrenci Sait, Tevfik, Muammer, Abdurrahman, Salih, Osman, Rıza, Hikmet, Hüseyin, Kenan, Bedriye ve Eribe idi. Öğrencilerin eğitim sırasında hiçbir kazası olmamıştır. Zor koşullarda eğitim yaparken bazı kurumların, örneğin Tekel İdaresi’nin ve İş Bankası’nın reklamlarını yapmış, bazı vatansever yetkili kuruluşların da yardımları olmuştur.

Nuri Demirağ Bey, bir tayyare yapımı için 5000 TL vermiş, böylece 1933’de adı Nuri Bey olan Vecihi K-XVI kabin uçağı yapılmıştır. Aynı yıl tek satıhlı Vecihi KXV uçağını da inşa etmişler ve 30 Ağustos 1933’de iki Vecihi XIV, iki tane Vecihi XV ve Nuri Bey Vecihi-XVI uçakları ile öğrencileri İstanbul göklerinde gösteri uçuşu yapmışlar. Okulda, bir de Vecihi SK adlı uçak motoru ile çalışan deniz botu yapılmıştır.

Vecihi SK
Öğrencilerinden Sait Bayav, Tevfik Artan, Muammer Öniz, Osman Kandemir, ilk kadın tayyarecimiz Bedriye Gökmen ve kızı (yeğeni) Eribe yalnız uçmayı başarmışlar. Vecihi Sivil Tayyare okulu parasal sorunlardan ve yetiştirdiği öğrencilerin diplomalarına denklik verdirememiş olmasından kapanmıştır.
1935 yılı başlarında Türk Hava Kurumu Başkanı Fuat Bulca, çağrılı olarak Rusya’ya gider. Orada sivil havacılığın durumunu görür ve dönüşünde Atatürk’e anlatır. Atatürk, gezdiği her yerde kendisini havadan saygıyla izleyen, gazetelerdeki yazılardan izlediği Hürkuş hakkında da Fuat Bey’den bilgi ister. Aldığı cevaplar karşısında Büyük Atamız :

“Ya, öyle mi? O halde Türk Kuşu namı ile yeni bir çalışma yolu açın ve Vecihi’den faydalanın!” emrini verir. Hürkuş Ankara’ya çağrılır. O da uçağına atlayarak Ankara’ya gelir. Hürkuş bu durumdan çok sevinçlidir. Türk Kuşu’nda yapılması düşünülenler, onun gerçekleştirmek istediği şeylerdir. Baş öğretmen olarak amatör gençleri çalıştırmak, Etimesgut hangarlarını yapmak, yaz kampı için uçuş sahası İnönü’nün bulunması ve okulunda yetiştirdiği öğrencilerinden Sait Bayav, Tevfik Artan ve Muammer Öniz’in Rusya’ya eğitime gönderilmesi onun mutluluğu olur.

 Ne yazık ki 29 Ekim 1936’da yeğeni Eribe’nin şehit olması onu çok üzmüştür. Türk Hava Kurumu, 1937 sonbaharında mühendislik eğitimi için Hürkuş’u Almanya’ya gönderir. Vecihi Hürkuş, Weimar Mühendislik Mektebine ihtisas sınıfından başlatılmış, iki yıl sonra da mezun olmuştur. 27 Şubat 1939’da Tayyare Makine Mühendisliği diplomasını almıştır. Türkiye’ye döndüğünde Bayındırlık Bakanlığına başvurarak, “Tayyare Mühendisliği Ruhsatnamesini” almak istedi. Ancak yetkililer, “iki yılda mühendis olunmaz” diye bir gerekçe ile kabul etmemişlerdir. Mühendisliğini Danıştay kararı ile kabul ettirir. Türk Hava Kurumu’nda da yönetim değişmiş, vazifeleri başkalarına verilmiştir. O günkü koşullarda teknik imkanın olmadığı Van’a tayin edilir. Bunun üzerine istifa ederek kurumdan ayrılır.
 Havacılıktan uzun bir ayrılıktan sonra 1947’de Kanatlılar Birliği’ni kurdu. Gençlerin büyük ilgi gösterdiği bir kuruluş oldu. 1948’de Türk Hava Kurumu’ndan Magister tipi bir öğrenim uçağı temin ettiler. Kanatlılar adlı bir dergi çıkarttılar. Büyük çoğunluğu üniversite öğrencileri olan Kanatlılar Birliği fazla yaşayamadı.  
1951’de beş arkadaşıyla birlikte havadan zırai ilaçlama yapmak üzere Türk Kanadı adı ile bir şirket kurmuş, Sait Bayav ve Muammer Öniz’le İngiltere’ye giderek Auster tipi üç uçak almışlar. Türkiye’ye döndükten sonra ortaklar arasında çıkan anlaşmazlık üzerine Hürkuş, haklarından vazgeçerek şirketten ayrılır.

1952’de Paro mamasının reklamını yapmak için tekrar İngiltere’ye giderek Proctor V tipi dört kişilik hafif turist tipi tayyare alır. Bu tayyare ile değişik müesseselerin reklamını  yaptı. Paro bebek maması, Puro sabunu gibi gıda ve malzemeleri ufak kağıt paraşütlerle uçaktan dağıtarak, kanatlarına taktığı patiskalar üzerine bankaların isimlerini yazarak reklamcılık yaptı.

6 Ağustos 1954’de kırkıncı hizmet yılını kutlamak için Yeşilköy Hava Limanı salonlarında Türk Havacılar Bayramı adıyla bir jübile yapıldı. 29 Kasım 1954’de Hürkuş Hava Yollarını kurdu. Türk Hava Yolları’nın seferden kaldırdığı uçaklardan 8 tayyareyi Ziraat Bankasından kredi ile almıştı. Bir takım güçlüklerle uğraşarak hava yollarının sefer yapmadığı yerlere seferler koyarak , izin vermediklerinde gazete taşıyarak çalışmak istedi, ama sabotajlar, uçaklarının parçalanması ve sonunda  uçuştan men edilerek uçamadı. Buna rağmen uslanmadı. Elinde kalan son uçağını da Maden Tetkik Arama Enstitüsü’nün emrinde kullanarak Güney Doğu Anadolu’da torium, uranium ve fosfat arayarak zor doğa koşullarında çalıştı.
Hayatının sonlarında çok sıkıntı çekmiş, borçlandırılmış, uçamayacak duruma düşürülen uçaklarının sigorta giderleri ve bunların faizleri borcuna eklenmiş, vatana hizmetten kendisine bağlanan çok yetersiz maaşına bile haciz konmuştur.


Ankara’da anılarını yazarken, bir kaza sonucu beyin kanamasından komaya girdi. Gözleri ve kalbi göklerde olan Vecihi Hürkuş, insanların aya ayak basmak üzere uçtuğu gün olan 16 Temmuz 1969 tarihinde Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastahanesi’nde hayata gözlerini yumdu.

Kaynak: http://www.tayyareci.com/hvtarihi/vecihihurkus/


Vecihi Hürkuş'un Efsanevi Hikayesi


Tayyareci Vecihi HürkuşTayyareci Vecihi Hürkuş
İlk Türk uçağını imal eden, Türk Sivil Havacılık Okulu'nun kurucusu, İlk sivil uçağımız VECİHİ K-XIV ile ilk eğitim ve spor uçağımız VECİHİ K-XV imalatçısı aynı zamanda da ilk sivil havayolu şirketimiz olan Hürkuş Havayollarını'nın kurucusu olan Vecihi Hürkuş, 6 Ocak 1896 tarihinde İstanbul'da doğdu.
1. Dünya Savaşı'na katıldı. Yaralanınca, Yeşilköy Tayyare Mektebi'ne girdi ve Pilot Astsubay rütbesiyle mezun oldu. Birinci Dünya savaşı sırasında Ruslar'a karşı keşif uçusu yapan Vecihi Bey Ruslar'a esir düştü. Hazar Denizi üzerindeki Nargin adasından yüzerek kaçmayı başaran ve İran üzerinden Erzurum'a kadar yürüyerek yurda dönen Vecihi Bey, Yeşilköy'de bulunan 9. Harp Tayyare Bölüğü'nde görev aldı. Kurtuluş Savaşı'na katılan Vecihi Bey, özellikle İnönü ve Sakarya savaşı sırasında çok başarılı keşif ve destek uçuşları yaptı ve bir Yunan uçağını düşürdü. Vecihi Bey'e kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ve üç kez takdirname verildi. 1924'te ganimet olarak Yunanlılar'dan ele geçen motorlardan yararlanarak ilk Türk uçağını imal eden Vecihi Bey, 28 Ocak 1925'de "VECİHİ K-VI"adını verdiği uçağını uçurdu.

Vecihi K-VIVecihi K-VI28 Ocak 1925 te ilk uçuşunu gerçekleştiren Hürkuş, takdir yerine ceza almıştır çünkü o dönemde uçuş izni verecek bir kurum yoktur.1930′da Kadıköy’de bir keresteci dükkanı kiralayarak ilk türk sivil uçağı olan VECİHİ K-XIV'ü imal etmiştir.

Vecihi K-XIVVecihi K-XIV
1932 yılında Türk Sivil Havacılık Okulu’nu açan Vecihi Hürkuş, burada “ilk Türk kadın pilotla” beraber 12 pilot yetiştirmiştir. Uçaklarla Tekel İdaresi ve İş Bankası'nın reklamlarını yapmıştır.
Atatürk, Rusya'daki sivil havacılık gözlemlerini aktaran Türk Hava Kurumu Başkanı Fuat Bulca’dan basından takip ettiği Vecihi Hürkuş hakkında bilgi ister. Duydukları karşısında Atatürk ”Ya, öyle mi? O halde Türk Kuşu namı ile yeni bir çalışma yolu açın ve Vecihi’den faydalanın!" emrini verir.


Almanya’ya Weimar Mühendislik Mehtebine gönderilen Hürkuş, buradan başarıyla mezun olur fakat Türkiye'ye döndüğünde; "2 yılda mühendis olunmaz." cevabını alır ve tayyare mühendisliği ruhsatı başvurusu reddedilir.
Uzun süre havacılıktan ayrı kalan Hürkuş, 1947'de Kanatlar Birliği'ni kurar fakat birlik fazla dayanamaz.
Beş arkadaşıyla birlikte havadan zirai ilaçlama yapmak için 1951'de bir şirket daha kurmuştur. Fakat ortaklarıyla anlaşamayınca buradaki haklarından vazgeçerek şirketten ayrılır.
1952'de İngiltere'den bir uçak alır ve bu uçakla Paro bebek maması, Puro sabunu gibi bazı şirketlerin reklamını yapar.


1954 yılında ilk sivil havacılık şirketimiz olan Hürkuş Havacılık şirketini kurar.
Türk Hava Yolları'ndan aldığı 8 adet uçakla THY'nin uçmadığı noktalara uçarak havayolu kargoculuğunu başlatmak istemiştir. Fakat aldığı uçaklar sabote edilince uçuşlarını gerçekleştirememiştir. Bugün onun anısına Freebird havayolu şirketi faaliyetlerini devam ettirmektedir.
Bütün bunlara rağmen yılmayan Hürkuş, Maden Tetkik Arama Şirketi için Güneydoğu Anadolu'da zor koşullarda toryum, fosfat ve uranyum arama faaliyetlerini sürdürmüştür.
Hürkuş, hayatının son dönemlerinde oldukça sıkıntı çekti. Borçlandırılan ve uçamayacak duruma getirilen uçaklarının üzerine vatana hizmet ettiği için kendisine verilen maaşa bile haciz konmuştur.
Ankara'da anılarını yazdığı esnada, beyin kanaması geçirmiş veApollo 11'in aya basmak için yola çıktığı gün hayata veda etmiştir.
Ertem Eğilmez’in yönettiği Gülen Gözler filminde, Vecihi Hürkuş’tan esinlenilerek, Şener Şen tarafından canlandırılan Vecihi karakteri yaratılmıştır.

Şener Şen - VecihiŞener Şen - Vecihi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder