8 Aralık 2014 Pazartesi

Süyümbike

Kazan Melikesi Nogay kızı Süyümbike Hatun

Han Bike Süyümbike - Ressam Kamil Mullaşev
http://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCy%C3%BCmbike

1552 yılında Kazan kalasını rusların işgal etmesiyle, "Türk tarihi" de inişe geçmeye başlamıştır!
-----------------------------------
Süyümbike türküsü :
http://tr-tr.facebook.com/video/video.php?v=202135576541851

Süyümbike - Feryal Başel:
http://www.facebook.com/photo.php?v=2616971815806

---------------------------------
Rus Zulmüne Boyun Eğmeyen Tatar Kadını :
 http://www.turkbirlik.gen.tr/lang-tr/makale-dizimi/204-roza-kurban/1405-rus-zulmune-boyun-egmeyen-tatar-kadini.html

----------------------------------
TATAR ŞİİRİNDE SÜYÜMBİKE VE SÜYÜMBİKE MİNARESİ TEMALARI*
Yard. Doç. Dr. Çulpan ZARİPOVA ÇETİN
Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü
Türk tarihi, kahramanlık, yurtseverlik ve fedakârlıklarla dolu insanların çokluğu ile diğer milletlere örnek olabilecek üstünlüktedir. Bunlar arasında Kazan Türklerinin hazin, fakat kahramanlığı ile dillere destan olmuş hakkında uzun etütler yapılmış, eserler meydana getirilmiş bir siması vardır. Türkiye Türkçe’si ile "Sevim Prenses" demek olan Süyüm-Bike'dir. Süyüm-BikeNogay Hükümdarlarından Yusuf Beyin kızı idi. Güzelliği dillere destan olmuş, cömertliği, şefkatliği ve akıllılığı ile gönülleri fethetmiş ve herkesin sevgisini kazanmıştı. Babası Yusuf Bey tarafından Süyüm-Bike'ye büyük bir görev verilmişti. Kazan'a gidecek Can Ali Han ile evlenecek ve onu Rusların oyuncağı olmaktan kurtaracaktı.

Arzu etmediği halde Türk birliğini kurmak ve kurtarmak için kabul eden büyük bir kadındı. O Türk birliğinin zaruretine inanmış kültürlü bir insandı. Evleneceği zaman ise Türk devletleri birliklerini kaybetmişler, Astrahan Hanlığının can çekiştiğini, Kazan Hanlığının da çökmek üzere olduğunu, babasının hanlığı olan Nogay Hanlığında amcası İsmail Mirzanın çeşitli entrikalar çevirdiğini görmekteydi. O Kazan Hanlığını, Astrahan Hanlığını, Nogay Hanlığını ve Kırım Hanlığını birleştirerek büyük bir Türk birliği oluşturup kuvvetli bir devlet kurmak istiyordu. Halbuki daha yakın bir tarihte Ruslar, Altınordu İmparatorluğuna vermek zorunda oldukları vergiyi, Kazan Hanlığına da vermeye devam etmişti. Fakat Kazan Hanlığı bir türlü kuvvet kazanamamış ve büyük devlet olamamıştı. Bu yüzden Moskova Knezliği için tehlike olmaktan çıkmış, hatta iç işlerine karışır olmuştu. 1480 yılında Moskova, Kırım Hanı Menligerey'in de desteğiyle bu vergiyi vermekten vazgeçmiş ve Türklerin hâkimiyetinden de çıkmıştır.

Böylece 240 yıl süren Türk hâkimiyeti Rusların üzerinden kalkmış ve bundan böyle Moskova tamamıyla "bağımsız" bir devlet haline gelmiştir. O tarihten itibaren sinsi bir politika güden Ruslar, Türk birliğini parçalamak ve yutmak için harekete geçerek kendi sınırlarını genişletme siyasetini tatbik etti. Süyüm-Bike'yi bu durumda önemli memleket işleri beklemekteydi. Daha çocuk yaşında iken 1533 yılında evlendi. Halk Can Ali Han'dan hiç de memnun değildi. Zaten III. İvan da bu tarihte öldü. Tahta çıkması gereken IV. İvan henüz çocuk yaşında idi. Bu durumdan faydalanan Kazanlılar 1535 yılında isyan ettiler. Rus Kinezi' nin buyruğundan çıkmadığı için üç yıllık bir saltanatından sonra taraftarları ile birlikte Can Ali'yi öldürdüler. Can Ali'den sonra Kazanlılar Süyüm-Bike'nin de rızasını alarak Safa Giray' ı Kırımdan çağırarak han yaptılar. Safa Giray, Can Ali'den önce de Kazan Hanlığını yapmıştı. Bu ikinci hanlığı devrinde Süyüm-Bike ile evlendi. Safa Giray, Ruslarla savaşarak başarılar kazandı. 1547 yılında bir oğlu dünyaya geldi. Adını Ötemiş Giray koydular.

Kazanlılar bu devirde hür ve mesut yaşamakta olup kendi millî benliklerine kavuşmuşlardı. 1549 da Safa Giray Han'ın henüz 42 yaşında iken aniden ölmesi ile kazanlıların durumu kötüleşti. Safa Giray ölmeden önce Süyüm-Bike'yi naip ve vasi tâyin etmişti. Uzun müzakerelerden sonra henüz iki yaşında olduğu için hanın yerine annesi Süyüm-Bike memleketin idaresini eline aldı. IV. İvan çocuk yaşında iken, Moskova beyleri kendi aralarında taht kavgası yaptıkları için Kazan Hanlığını unutmuşlardı. Fakat 1547 yılında 17 yaşına basan IV.İvan çar ilân edildi. İvan 'güçlü bir hükümdar' olmak arzusunu belirtmiş ve böylece Rusya'da çarlık devri başlamıştır. Rus Çarı etrafındaki papazların ve müşavirlerinin teşviki ile Kazan'ı istilâ etme siyasetine girişti. Kazan Hanlığı tahtında 2 yaşında Ötemiş Giray'ın bulunması Moskova Çarı İvan'a beklenen fırsatın geldiği intibaını verdi. Kazanı almak için harekete geçti. IV. İvan 13 Şubat 1550 de Kazan önlerine geldi. Savaş ve kuşatma, Kazanlıların kahramanca savunmaları ve havaların kötü gitmesi üzerine durdu. 25 Şubat 1550 günü Ruslar geri çekildi. Süyüm-Bike bu savaşta bahadır bir erkek gibi hareket etti. Askerlerin önüne geçti, düşmanla omuz omuza savaştı. Kadın kılığında bir aslan heybeti taşıyan bu güzel hükümdarın savaşla yenilemeyeceğini anlayan Ruslar geri çekilmekle beraber başka yollar aramaya başladılar. IV. İvan 1551 de tekrar Kazan'ı muhasara etti. Süyüm-Bike Kazan ve oğlu için büyük endişe duymaktaydı. Kazan'ın akıbetinin korkunçluğunu hissetmekte ve bu şehri kurtarmak için çareler aramaktaydı. Osmanlı Devletinden yardım istemiş ise de vaat edilen yardım gelmemiş yardım kağıt üzerinde kalmıştır. Süyüm-Bike'nin Osmanlılardan yardım için gönderdiği elçiler Ruslar tarafından tuzağa düşürülerek öldürüldüler. Artık Kazan'ın kurtuluş ümidi kalmamıştı.

Kazan halkı barış istiyordu. Bunun üzerine Rus Çarına elçi gönderildi. İvan’ın barış şartları çok ağırdı. İvan; 1.Süyüm-Bike, oğlu ve maiyetinin kayıtsız şartsız Moskova’ya esir edilmek suretiyle teslimini, 2.Kazan’daki Rus esirlerinin serbest bırakılması, 3.”Taw Yağı”nda (İdil nehrinin sağ tarafında olan Kazan’a yakın bölgeler) Moskova’nın tanımasını istiyordu. Kazan beyleri büyük bir gaflet içinde bulunarak bu şartları kabul ettiler. Süyüm-Bike'nin vatanını kurtarmak için yapamayacağı fedakârlık yoktu. Fakat bu karar onu çok üzdü. Son bir defa Safa Giray'ın mezarının başına giderek orada onunla helâlleşti. Bazı kaynaklar Süyüm-Bike'nin Safa Giray'ın mezarı başında ve ayrılırken şu sözleri söylediğini belirtir. "Kazan, ey kanlı, kaygulu şehir, başından tacın düştü. Şimdi kul oldun. Senin büyüklüğün mazide kaldı".

Süyüm-Bike 11 Ağustos 1551 de Kazan'dan ayrılıp 5 Eylül de Moskova'ya vasıl oldu. Bundan sonra vatan ve çocuğunun hasretini çekerek, cehennem hayatı yaşamaya başladı. Ruslar kendisine büyük işkenceler yaptı. Süyüm-Bike'nin esir edilişi gerçekte bir kadının esir olarak götürülüşü değil, bir millete esaret zincirinin vurulması demektir. Bunu Kazanlılar iş işten geçtikten sonra anlamışlardı. Kazan beyleri, yaptıkları büyük hatanın ne kadar kötü olduğunu kavradılar bunun üzerine Kazan'ı idare eden Rus sözcüsü olan Şahali Allahyar oğlunu başlarından uzaklaştırmışlar ve yerine Nogay Ordasından Yadigar Kasım oğlunu han yaparak Ruslara karşı son damla kanlarına kadar savaşacaklarına dair ant içmişlerdir. IV.İvan Kazanlıların bu davranışına kızarak harekete geçti. 40 günlük muhasaradan sonra 2 Ekim 1552 de iç kaleye girmeye muvaffak oldu. Kazan'ın düşmesini duyan Süyüm-Bike can evinden vurulmuşa döndü.

Gözyaşları seller gibi aktı, yıkılan yurdu için günlerce yas tuttu. Bütün fedakarlık ve kahramanlıklarına rağmen her şeyden üstün tuttuğu Kazan şehrini kurtaramamış olan bu büyük fakat bahtsız kadın vatan ve oğlu Ötemiş Giray'ın hasretine dayanamayıp çok geçmeden ölmüştür. Fakat nerede ne zaman öldüğü kesin bilinmemektedir. l554 yılında Kasım şehrinde vefat ettiği tahmin edilmektedir. Ötemiş-Giray ise Moskova'ya gelir gelmez annesinden alınmış, zorla Hıristiyan yapılmış, kendisine vaftizlik töreni tertiplenmiş ve üstelik de adı Aleksandr olarak değiştirilmiştir. Kazan'ın bedbaht çocuk hükümdarı da bu işkencelere daha fazla dayanamamış ve 8 yaşında iken ölmüştür. Kazanlıların başkentini kurtarmak için gösterdikleri kahramanlık ve Süyüm-Bike'nin fedakarlığı, Türk milleti için birlik ve varolmak için yapılan mücadelede ders alınacak gerçek bir örnektir. Vatan müdafaasında canlarını seve seve veren Kazan Türklerinin ve Kahraman Türk kadını Nogay kızı Süyüm-Bike Hatun'un ruhları şad olsun.
http://blog.milliyet.com.tr/kazan-melikesi-nogay-kizi-suyumbike-hatun/Blog/?BlogNo=208094
Han Bike Süyümbike - Ressam Kamil Mullaşev
http://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCy%C3%BCmbike
1552 yılında Kazan kalasını rusların işgal etmesiyle, "Türk tarihi" de inişe geçmeye başlamıştır!

Süyümbike türküsü :
http://tr-tr.facebook.com/video/video.php?v=202135576541851
Rus Zulmüne Boyun Eğmeyen Tatar Kadını :
http://www.turkbirlik.gen.tr/…/1405-rus-zulmune-boyun-egmey…
TATAR ŞİİRİNDE SÜYÜMBİKE VE SÜYÜMBİKE MİNARESİ TEMALARI*
Yard. Doç. Dr. Çulpan ZARİPOVA ÇETİN
Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü
http://turkoloji.cu.edu.tr/CAGDAS%20TURK%20LEHCELERI/culpan_zaripova_cetin_suyumbike.pdf

Yrd. Doç. Dr. İlsiyar Rameeva Okan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Adres: Akfırat Beldesi İstanbul Park Yanı 34959 Tuzla İstanbul Görev: Rusça Mütercim Tercümanlık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Tlf.: 0 216 677 16 30 (1968) Faks: 0 216 677 16 47 e-posta: ilsiyar.rameeva@okan.edu.tr
https://insanvetoplum.okan.edu.tr/cv/ilsiyar-rameeva/cv_tr

SÜYÜMBİKE DESTANI

Bir Nogay Kani bolgan Yusup Mırza Han Turk binen Tatar birligi sebepli 15 insi yuzyillikta kızı Süyümbikedı, 18 yasinda eken Kirim Kani vasitsiminan Kazan Kani'man uylendirgen. Onung Oyu uykenlegen Oris balesi bolgan Meskuv Kan'ina karsi birlik yasamak edi. Ama tavarih Yusup Kan'din oylaganinday bolmas. Nav biyit ale de soylenipturgan Tatar ma? Turk be? Nogay ma? soravina en aruv yavaptir.
Kazanga üş kayta han bolgan Safagerey ölgen vakıtında, ulı Ötemıs Gereydıng yaslıgı sebeplı, ökımet ıslerı dörtınşı hatını Süyımbikege tapşırgan. Hurşid Ana(Handın üken hatını bolsa yaray) kunlesıp, özı han hatını bolmaga ınyetlenıp, Astrahannan kazanga Yadıger Handı keltırgen. Meskuv hanı man bolgan solıklardı neşe kayta bızsalar da, ol ıslerdıng künasın "Süyımbikedıng ısı, Nogaylardın, Kırımlılardıng ısı" dep (Süyımbike üstınnen) Hurşid Ana Meskuvge hat yazgan.
Sol sebeplı, Meskuv Hanı bır kelısken vakıtta tul kalgan Nogay Yusup Mırza kızı Süyümbikedı, dört yaslık uvılı Ötemis-Gerey men ekısın, Meskuvge yesır etıp uzatuvga şart kılgan. Kazan törelerı Meskuvge doslıkları bolmasa da, özlerın ayıpsız etıp körsetuv uşun, Süyımbikedı takatınnan, vaktısınnan ayırıp, yılatıp, Meskuvge uzatkannar. Sol kün, kaladan şığarıp, Kazankı suvına yetkenşe, Kazan muzıkantlarıng oynap bargan munglı küyıne yazılgan yır Süyımbike dıng öz avzınnan söylep aytılagan deydiler.
SUYUMBİKE BIYİTİ
Takdırden adem ozbaydı, bır kuday tüzgenge
Kudaydın kulı bır zaman kazaga tüzgendey.
Mıng bes yüz onbeste bu dünyaga kelgenmen,
Ata-ana davletı eş ketpes dep bılgenmen
Ata-ana kolında bır kaygı da körmedım,
Bu kaygılar körermen dep esaplap ta yürmedım.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas davletım,
Sabiy şağım, nurlu yüzüm, mırza kızı bolgan baktım
On segız yasıma tolgan şaklarımda
Han hatını boldım men ata-ana yaklarında.
Kırımhan kazaga akeldı taktırım,
Kazannıng yas hanı Yengalı boldı erım.
Yengalı Han öldı bır zalım kolınnan,
Endıgı kazalar taydılar yolınnan.
Hanbike bolganım, ekı yıl turganım,
Tul kaldım kaygılı, han dünya yoğaldı.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas davletım,
Sıluv şağım, nurlı yüzüm, han bikesı bolgan vakıtım.
Kırımlık Safagerey kazanga han boldı,
Üş hatını bolsa da, dörtünşıge menı aldı.
Dünıyalar kavıflı, zamanlar kaygılı,
Kazanga küşlü padışahlar köz saldı.
Kazan ışı tınışsız, düşpan barı bılıne,
Devletı bar kısıler kıre kısı tılıne.
Safagerey vakıtında bek köp boldı soğıslar,
Ar kaydan yav kelgennen avır boldı solıklar.
Ömırım öttı on dört yıl Safagerey han mınan.
Kazan şahar köngılsız yolda tökken han mınan
Şahar tısında soğıs, ışınde tolgan afat
Sol tınışsız vakıtta Safagereyım vafat
Ekı yaslık ulım, közım nurı kulınım,
Ötemıs-Gerey ım kaldı yetım, bılbılım.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas devletım,
Özım de tul, ulım yetım, kayda menım tınış vakıtım.
Meskuv hanı kazandı almak bola özine,
Kazanlılar pıtne aşa, karamaydılar sözıne.
Meskuv hanı ögıttı karttı, yastı yığıttı
Berıngız maga, dep, tutarman yebır etpey.
Mırzalar söz anlamay, küşlerı az soğıska,
Neşe kabat söz bızıp, bardı olar solıkka.
Solık şartın tağı da bu mırzalar bızdılar,
Nogay, Kırım, Kazanlılar türlı yerge tozdılar.
Han ornına han bolıp turalmadım pan bolıp,
Alsızlendım mırzalarga, yüreğım bavırım kan bolıp.
Bacaralmay ıstı, tınglatalmay kısıdı,
Ar kaysısı bılgen bolıp yürıttıler bu ıstı.
Han kabırı üstıne kurdırdım tas minare,
Oylandım: Özüm ölsem de atım köp yılda kalar.
Minaredı kurganım köngıllendırer elımdı
Kazandakı kınezler özı tınış bolarga,
Ar kaysısı kol salganlar menı yesırge alarga.
Emre boldı ketpeğe, küymelerge yetpeğe
Közlerımnen nur kettı, bılmeymen ne etpeğe.
Menı tutıp, ekı adem oltırttılar arbaga
Takat, vaktı kaldırıp, küyeme yanına barmağa
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas devletım,
Köngılım munglı, Yüzım sarı, yesır vakıtım.
Közım saldım halkka, köbı yılap uzata,
Kaysıları "Meskuv hanı rahimlı" dep yuvanta
Şaar tamam gürldey, yılay-sıktay davısı,
Mağa tüsken kaygılar mırzalardıng tavısı
Oylap aldım, Kıyamet bolganma ale buğın dep,
Tağı oylandım: yılayşılar mendey kımık tuvıl dep.
Barıp yetkende deryağa, kırıttıler küymeğe.
Azız tıllerım baylandı, bılmeymen ne söz demeğe.
Kaysı aytadı:alveda, kaysı aytadı alfirak
Halk haldı yığılıp, küşsız bolıp firak ta
Küşlı ademler yuvıkta, Kalganları yırakta
Volga ga şıkkanda, karadım men kalaga,
Kaldı yılap kazanım, usap öksız balaga.
Dedım: Mıskın Kazanım, tüstü tacıng basınnan,
Kaldıng buğın davletsız, yasma ağar yasıngnan
Kayda kaldı şatlığın, kayda senıng baylığın?
Körer közğe belğılı, azır kul, yarlılığın.
Bosap kaldı sarayıng, nurım kettı yüzımnen.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas devletım,
Han sarayda tuvgan edık, buğın kaldık yesır, yetım
Minarem körındı köp yerleğe yetkenşe,
Tağıda bır yıladım, ellerım pıtkenşe,
Dedım: Ya rabbıy, minarem , bılmeysıng, kayda baram!
Kaldırdım endı senı, taktırge yoktır şarem.
Han üstıne kuraldıng, tastandır senıng astıng
Ömırlerge kalarmız; Senı men menım atım
Solay söylep barganda, minarem de yoğaldı,
Yoğalıvga sebep sol, küyme bek köp yol aldı.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas devletım,
Köngılım munglı, közım yaslı, özım yesır, ulım yetım.
Küyme kettı yoğalıp, karşığaday kustı alıp,
Mendey karıp şarasızdıng akılın, küşın alıp.
Bara turıp bız yettık Zuya değen kalağa,
Keldı andağı bayar, mırza bızdı körıp kalmağa
Barıp yetkende zuyağa, anda bız üş kün turduk,
Şıkpadık bız bır yerge, küyme ışınde oltırdık.
Annan kettık Meskuv ge, körıp safar mecnetın
Yesır bolıp baramız, körmey dünya zıynetın
Köp zamanlar barğanda, Meskuv ge barıp yettık.
Bu baktısız baslarga ne bolar dep bız küttık.
"Kızlar maydanı" değen bır orınga elttıler.
Bıraz karap turğannan bızdı yurtka kırıttıler.
Kırgen yurtka karavıl koydılar bır on kısı,
Şığarmaydılar, yürıtpeydıler, kırıtpeydıler bır kısı.
Kün de oza, tün de oza, kayğıdan denım sızlay.
Ekı boyar kelgen bır kün, bırısı "Ayda" dep kol soza.
Yesır bolğan ne şara? Kozğaldım men kayğıra,
Balam mınan ekevımızdı kayda olar alıp bara?
Barıp kırdık ken yurtka, ışınde onıng hansaray
Köp kısıler yıyılğan, barısıde bızge karay
Padışah ta munda özı, mağa aytadı bır sözdı:
"Balang munda asırarlar, erge berermen sızdı"
Dep sonda balamdı kolımnan aldılar,
Yesırlıkten yangan edım, tağı otka saldılar.
Esıttım men balamdı poplar alğanlar dep,
Akılı da yok sabıydı dınnen şığarganlar dep.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas devletım,
Közım munglı, közım yaslı, kaldım yalgız, yesır, yetım.
Men ketkende kündesım "kettı endı Süyımbike"  dep
Özıne er kayğırıp, bolayak bolgan hanbike.
Halk mınan kengesıp, Astrahandan han algan,
Özım kenem kenız eken, atı yadığer bolgan,
Kündesım hanga bargan, Kazandı tutaman dep,
Dünıya aytkan:"Asıkpa ale, senı dey otka atarman", dep.
Sol yılda ol menı de padışah berdı bır hanga,
Kasımdağı Şeyhalığe, Kazanga düşpan yaka.
Menı alıp soğıska emre boldı barmağa,
Meskuvlermen bırğe kazandı özıne almağa.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas davletım,
Kazanım yok, köngılım munglı, mutalmay eş hasretım.
Şeyhalıler barğanlar, Kazandı özıne alganlar,
Menı satkan mırzalardıng basın yerge salganlar,
Yadığer mınen kündesım tağıda kolğa tüsken,
Menı yandırgan otka özıde yahşı pısken.
Karıp balam Ötemıs te altı yasına yettı,
Yalğan dünyadan öttı, onnan bır kayğım bıttı.
Dünyağa kelğen adem kayğı körmey turmaydı.
Düniyada şat yürğennıng de topraktır akır orını.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas davletım,
Kördım mecdet, şektım azap mutılamaydı eş hasretım.
TERCÜMESİ
Bir Nogay Hanı olan Yusuf Mirza Han Türk ve Tatar birliğini sağlamak amacıyla 15. yüzyılda kızı Suyumbike'yi 18 yaşında iken Kırım Hanı aracılığıyla Kazan Hanı ile evlendirir. Amacı büyüyen Rus tehdidi olan Moskova Hanlığına karşı birlik oluşturmaktır. Ancak tarih Yusuf Han'ın düşündüğü gibi ilerlemez. Bu beyit halen konuşulan olan Tatar mı?, Türk mü?, Nogay mı? sorusunda en güzel cevaptır.
Kazan'a üç defa han olan Sefa Giray'ın öldüğü tarihte, oğlu Otemis Giray'ın gençliği nedeniyle hükümet işlerini dördüncü esi Suyumbike yürütmüştür. Hurşid Ana (Hanın büyük eşi olsa gerek) kıskanıp, kendisi han olmak amacıyla, Asrahan'dan Kazan'a Yadigar Han'i getirmiştir. Hurşit Ana Moskova Hanı ile yapılan anlaşmaları kaç defa bozsalar da, o islerin günahını "Suyumbike'nin işi, Nogayların, Kırımlıların işi" diyerek (Suyumbike adıyla)  Moskova'ya mektup yazmıştır.
Bu nedenle, Moskova Han'ı ileri bir vakitte dul kalmış Yusuf mirza kızı Suyumbike'yi, dört yaşındaki oğlu Otemis Giray ile beraber, Moskova'ya esir olarak götürmeye karar vermiştir. Kazan töreleri Moskova'ya dostlukları olmasa da, kendilerini suçsuz göstermek için, Suyumbike'nin hürriyetine, ve haklarına el koyup, ağlatarak Moskova'ya göndermişlerdir. O gün, kaleden çıkıp Kazan Nehrine ulaşıncaya kadar, kazan müziğinde söylenip gelen ünlü anonim şarkının Suyumbike'nin kendi ağzından söylediği ifade edilmektedir.
SUYUMBIKE BEYİTİ
Taktirden insan kaçamıyor, Bir Huda dilediğinde
Huda'nın kulu bir zaman kaza'ya dilediği gibi.
Bin beş yüz onbeş'te bu dünyaya gelmişim,
Ata-ana devleti hiç gitmez diye bilmişim
Ata-ana kolunda bir kaygı da görmedim,
Bu kaygıları görürüm diye hesap edip de gezmedim.
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim,
Çocukluk çağım, nurlu yüzüm, Mirza kızı olduğum bahtım
On sekiz yaşımı doldurduğum cağlarımda
Han hatunu oldum ben ata-ana tarafında.
Kırım Han kazan'a getirdi takdirimi,
Kazan'ın genç Hanı Yengali oldu erim
Yengali Han öldü bir zalimin eliyle,
Artık kazalar şaştılar yolundan.
Han eşi olduğum, iki yıl durduğum, dul kaldım kaygılı, han dünya kayboldu.
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim,
Çocukluk çağım, nurlu yüzüm, han hatunu olduğum vaktim.
Kırımlı Safa Giray Kazan'a han oldu,
Üç eşi olsa da, dördüncüye beni aldı.
Dünyalar karanlık, zamanlar kaygılı,
Kazan'a güçlü padişahlar göz koydu.
Kazan içi karışık, düşmanın tamamı biliniyor,
Devlet sahibi kişiler düşüyor insan diline.
Safa Giray vaktinde pek çok oldu savaşlar,
Her yönden düşman gelmesiyle ağır oldu ateşkesler.
Ömrüm geçti on dört yıl Safa Giray Han ile.
Kazan şehri gönülsüz yolda dökmüş han ile
Şehir dışında savaş, içinde dolmuş afet
O karışık zamanda Safa Giray'ım etti vefat
İki yasındaki oğlum, gözümün nuru yavrum,
Ötemıs-Giray'ım kaldı yetim, bülbülüm.
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim,
Kendim de dul, oğlum yetim, nerde benim mutlu cağlarım.
Moskova Hanı Kazan'ı almak istiyor kendine,
Kazanlılar fitne açıyor, bakmıyorlar sözüme.
Meskuv Hanı örgütledi yaşlıyı, genci yiğiti
verin bana, diye, tutarım cebir etmeden.
Mirzalar söz anlamıyor, güçleri az savaşmaya,
Nice defa söz bozup, vardı onlar ateşkese.
Ateşkes şartını tekrar bu mirzalar bozdular,
Nogay, Kırım, Kazanlılar çeşitli yerlere kaçtılar.
Han yatağına han olup duramadım pan olup,
İçerledim mirzalara, yüreğim ciğerim kan olup.
Beceremeden işi, dinlemeden kişiyi,
Her birisi de  bilmiş gibi yürüttüler bu işi.
Han kabri üstüne kurdurdum tas minare,
Düşündüm: Kendim ölsem de adım çok yılda kalır.
Minareyi kurmam gönüllendirir elimi
Kazandaki kınezler kendileri güvende olmaya,
Her birisi el kaldırmışlar beni esir almaya.
Emir geldi gitmeye, kafeslere yetmeye
Gözlerimden nur gitti, bilmiyorum ne yapmaya.
Beni tutup, iki adam oturttular arabaya
Takat, vakti kaldırıp, kafas yanına varmaya.
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim,
Gönlüm dolu, yüzüm sarı, esir vaktim.
Göz gezdirdim halka, çoğu ağlayarak uğurluyor,
Bazıları "Moskova Hanı merhametlidir" diye avutuyor
Şehir tamamen gurulduyor, ağlama-hıçkırma sesi,
Bana düşen üzüntü mirzaların davası
Düşündüm, kıyamet mi olmuş hele bugün diye,
Daha düşündüm: ağlayışlar benim gibi gizli değil diye.
Varıp ulaştığında denize, soktular kafese.
Aziz dillerim bağlandı, bilmiyorum ne söz demeye.
Bazısı diyor: elveda, birisi  diyor güle güle
Halk kaldı yığılıp, güçsüz olup ayrılık ta
Güçlü insanlar yakında, gerisi uzakta
Volga'ya çıkınca, baktım, ben kaleye
Kaldı ağlayarak Kazan'ım, benzeyerek öksüz bebeğe.
Dedim: Miskin Kazan'ım, düştü tacın başından,
Kaldın bugün devletsiz, genç mi genç yaşın ile
Nerde kaldı şaatlığın, nerde senin hükümranlığın?
Görür göze belirgin, hazır millet, dostluğun.
Boşalıp kaldı sarayın, nurum gitti yüzümden.
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim,
Han sarayda doğmuş idik, bugün kaldık esir, yetim.
Minarem göründü çok yerlere yettikçe,
Daha da bir ağladım, ellerim bitesiye,
Dedim: Ya Rabbi, minarem , bilmiyorsun, nereye varayım!
Bıraktım artık seni, taktire yoktur çarem.
Han üstüne kuruldun, tastandır senin altın
Ömürlere kalırız senin ile benim adım
Böyle söyleyip vardıkça, minarem de kayboldu,
Kaybolmasının nedeni kafes çok yol aldı.
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim
Gönlüm yüce, gözüm yaşlı,  kendim esir, oğlum yetim.
Kafes gitti kaybolup, alici gibi kuşu alıp,
Benim gibi garip çaresizin aklını, gücünü alıp.
Vara vara biz ulaştık Zuya denen şehre,
Geldi oradaki ahali, mirza bizi görüp kalmaya
Varıp yetince Zuya'ya, orda biz üç gün durduk,
Çıkmadık biz bir yere, kafes içinde oldurduk.
Oradan gittik Moskova'ya, görüp sefer zorluğunu
Esir olup varıyoruz, görmeden dünya ziynetini
Çok zamanlar geçince, Moskova'ya varıp ulaştık.
Bu bahtsız başlara ne olur diye biz düşündük.
"Kızlar meydanı" denen bir yere götürdüler.
Biraz bakıp durduktan sonra bizi binaya soktular.
Girdiğimiz binaya nöbetçi koydular bir on kişi,
Çıkarmıyorlar, yürütmüyorlar, sokmuyorlar bir kişi.
Gün de geçiyor, gece de geçiyor, üzüntüden beynim sızlıyor.
İki adam gelmiş bir gün, birisi "sur" diye el kaldırıyor.
Esir olan biçare? Dikildim ben haykırarak,
Yavrum ile ikimizi nereye onlar alıp gidiyor?
Varıp girdik geniş binaya, içinde onun hansaray
Çok insan toplanmış, hepsi de bize bakıyor
Padişah ta burada kendisi, bana diyor bu sözü:
"Oğlunu burada büyütürler, kocaya veririm sizi"
Diye orda yavrumu elimden aldılar,
Esirlikten yanmış idim, daha da ateşe koydular.
Duydum ben yavrumu poplar almışlar diye,
Akılı da yok sabiyi dinden çıkarmışlar diye.
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim
Gözüm mühürlü, gözüm yaşlı, kaldım yalnız, esir, yetim.
Ben gidince kumam "gitti artık Suyumbike" diye
Kendine koca alıp, olmak istemiş hankadın.
Halk ile anlaşıp, Astrahan'dan han almış,
Kendim Kne gez imiş, adi Yadigar imiş,
Kumam hana varmış, Kazanı tutarım diye,
Dünya demiş:"Acele etme hele, seni de ateşe atarım" diye.
O yıl o beni de padişah verdi bir hana,
Kasımdaki Şeyhali'ye, Kazana düşman tarafa.
Beni alıp savaş emir olundu varmaya,
Moskoflarla birlikte Kazan'ı kendine almaya.
Suyumbike adım, Nogay aslim, Nerde benim genç devletim
Kazan'ım yok, gönlüm dolu, unutamadan hiç hasretin.
Şeyh Aliler varmışlar, Kazan'ı kendilerine almışlar,
Beni satan mirzaların başını yere koymuşlar,
Yadigar ile kumam daha da ele düşmüş,
Beni yakan ateşe kendiside iyi pişmiş.
Garip yavrum Ötemıs de altı yaşına ulaştı,
Utanç dünyasından gitti, ondan bir üzüntüm bitti.
Dünyaya gelen insan kaygı görmeden durmuyor.
Dünya da şaat gezenin de topraktır son yatağı.
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim
Gördüm zorluk, çektim azap unutulmuyor hiç hasretim.

http://www.nogay.org.tr/haber_detay.asp?haberID=222

Süyümbike Kulesi

Uçağınız Kazan Havaalanı’na inmek için alçalmaya başladığında hava açıksa, çevresi nehirler ve göllerle çevrili Kazan şehrini izleme olanağını bulursunuz. Uçak alçaldıkça görüntüler daha da netleşir ve Kazan’ın güzelliğini daha yakından görmeye başlarsınız. Havaalanından şehre giderken yolun iki tarafında bahçe içindeki tek katlı evleri görürsünüz. Şehre girerken dört beş katlı bakımsız binalarla karşılaşınca biraz karamsarlığa düşebilir, ama merkeze girdikçe değişik mimari yapıları görür ve şehre yeniden ısınmaya başlarsınız. İsterseniz Kazan’ı gezmeden önce tarihiyle ilgili bilgilere bir göz atalım.
Kaynaklar şehrin kuruluşuyla ilgili değişik tarihler veriyorlar
Bazı kaynaklara göre Kazan, VII. Yüzyılda Bulgar Türkleri tarafından Volga (İdil) ile Kazanka ırmaklarının birleştiği yerde oluşan Kaybişev Göleti’nin doğu kıyısında, Bulgarya adıyla bir ticaret merkezi olarak kurulmuş. 2005 yılında UNESCO’nun katkılarıyla Kazan şehrinin kuruluşunun 1000. yılı büyük törenlerle kutlanmış. Bu duruma göre Kazan 1005 yıllarında kurulmuş. Belki de kuruluşuyla ilgili değişik tarihlerin verilmesi Kazan’ın birkaç kez yakılıp yıkılması ve yeniden kurulmasından kaynaklanmaktadır. Moğollar, Altınordu Hanı Polat Timur, Timur ve Ruslar tarafından yakılıp yıkılan şehir, her yıkımdan sonra yeniden yapılmış. 1437 yılında Uluğ Mehmet Han tarafından Kazan adıyla yeniden inşa edilmiş ve Kazan Hanlığının başkenti olmuş. Tatarlar ve Ruslar arasında çeşitli tarihlerde yapılan savaşlarda zarar gören, yangınlar geçiren şehir yine de gün geçtikçe gelişmiş, büyümüştür. 1920’den bu yana da Tataristan Özerk Cumhuriyeti’nin başkentidir. Önceleri genellikle tek katlı evlerden oluşan Kazan’ da mimari özellikleri olan tarihî yapılar da bulunmaktadır. Bu yapılar arasında 1552 yılında Rus Çarı İvan IV (Korkunç İvan) tarafından Kazan’a hâkim bir tepe üzerinde yaptırılan ve Kremlin adı verilen tarihî yapılar önemli yer tutar. Çevresi surlarla çevrili olan Kremlin’in içinde idare merkezleri, eğitim merkezleri, saraylar, katedral ve cami bulunmaktadır. Daha sonraki yıllarda mimari yapısına uygun ek binalar yapılmış. Son olarak 2004 yılında Kul Şerif Camisi yapılmış. Kazan’a gelen herkes burayı mutlaka görür. Eğer Kremlin’i gezmemişse Kazan’ı da görmüş sayılmaz. Kremlin’i gezen, o güzel mimari eserleri görmenin yanı sıra tepeden bütün Kazan’ı seyretme şansını da yakalamış olur. Kremlin’de bulunan yapılar içinde en önemlisi 77 metre yüksekliğinde, yedi katlı bir kule biçiminde olan Süyümbike minaresidir. Minarenin ilk üç katı dört, diğer katları sekiz köşelidir. Safa Giray’ın karısı, 1548 yılında çocuk yaşta Kazan Hanlığının başına geçen Ötemiş’in annesi olan Süyümbike tarafından yaptırılan minarenin yapımıyla ilgili değişik hikâyeler anlatılmaktadır. Bunlardan en çok bilineni şöyle: Rus Çarı IV. İvan, Süyümbike’yle evlenmek ister. Süyümbike’nin kabul etmesi için Kremlin’i yaptırır. İvan’ın teklifini kabul etmek zorunda kalan Süyümbike, manastırın yanına bir minare yaptırmak istediğini, minareyi yaptırdıktan sonra kendisiyle evleneceğini söyler İvan’a. Minare kısa sürede yapılıp tamamlanınca Süyümbike minareye çıkar ve kendini aşağıya atarak intihar eder. Kremlin bugün de Tataristan Özerk Cumhuriyeti’nin yönetim merkezi durumundadır. Cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve bakanlıklardan birçoğu buradaki binalarda hizmet vermektedir. Son yıllarda bazı bakanlıklar şehrin merkezine yapılan yeni binalara taşınmaktadır. Kazan şehri büyüyerek İdil Nehri’nin karşı yakasına da geçmiştir. Burada modern binalar, büyük alışveriş merkezleri, sinema ve tiyatro salonları, marketler bulunan yeni bir kent oluşmuş. Mega Market adı verilen ve Türkler tarafından yapılan büyük alışveriş merkezinde gıda, konfeksiyon, parfümeri, kozmatik mağazaları, sinema ve tiyatro salonları bulunmakta. Şehrin her tarafına kaldırılan servislerle merkeze müşteri taşınıyor. Eski Kazan’la yeni Kazan arasındaki mimaride ve yapılaşmada çok büyük farklılıklar var. İki şehir İdil Nehri’nin üzerine kurulan üç büyük köprüyle birbirine bağlanmış. Ulaşım bu köprülerle sağlanıyor. Köprülerden birinin adı Milenyum Köprüsü. Bana Kazan’ı gezdiren Ekiyet Kukla Tiyatrosu Rejisörü Ludmila Deşenko’nun verdiği bilgiye göre Kazan, yedi bölgeden oluşuyor. Sovyetski, Novosavinovski, Privoljski, Kirovski, Vahitovski, Aviastroitelnııy, Moskovski adı verilen bu bölgelerden Novosavinovski, yukarıda sözünü ettiğimiz yeni kurulan şehir. Vahitovski bölgesi genellikle tiyatroların ve diğer kültür sanat merkezlerinin ağırlıkta olduğu bölge. Fabrikalar daha çok Kirovski ve Aviastroitelnııy bölgelerinde kurulmuş. Volga (İdil) Nehri Kazan’ın çevresini dolanarak gidiyor. Akışının düzenli olması dolayısıyla gemilerle Rusya’nın içlerine, Karadeniz ve Hazar Denizi’ne kadar ulaşım yapılabiliyor. İdil’in Kazan’ın yakınındaki genişliği dört kilometreyi buluyor. Yolcu ve yük gemilerinin yanaştığı büyük bir liman var. Limandan İdil’e baktığınızda bir deniz sahilinde zannediyorsunuz kendinizi. İdil üzerinde bulunan bir adada Siviyajsk Kalesi var. Anlatılan hikâyeye göre kale, Kazan’a otuz kilometre uzaktaki Sviyajsk şehrindeymiş. IV. İvan kaleyi oradan bir gecede söktürüp adaya yaptırmış. Sabah Süyümbike Manastırı’ndan kale görününce halk, korku ve hayret içinde kalmış. Kale 1990 yılına kadar akıl hastalarının tedavi edildiği bir merkez olarak kullanılmış; daha sonra müze olarak kullanılmaya başlanmış.
Kazan’da eski yapılar hızla restore ediliyor
Şehir tarihî dokusu korunarak yeniden yapılandırılmaya çalışılıyor; ama geçmişte yapılan yanlışlıklar da bazı güzelliklerin yok olmasına neden olmuş. Kamal Tiyatrosu’nun bulunduğu yerden başlayıp birbirine bağlantılı uzanan Kaban Gölü, yine bir kanalla Kazan Nehri’ne ulaşırmış. Büyük Kaban, Orta Kaban ve Küçük Kaban olarak adlandırılan bu göllerde küçük teknelerle gezinti yapılır; kanal yoluyla Kazan Nehri’ne geçilirmiş. Bir hikâyeye göre Kazan hanlarından biri hazinesini bu göllerden birine atmış. Hazine çok aranmış ama bir türlü bulunamamış. Tataristan’ın büyük yazarlarından ve düşünürlerinden Tukay’ın "Su İnesi” adlı eserine bu hikâye esin kaynağı olmuş. Yanlış uygulamalar ne yazık ki bu göllerdeki su kaynaklarının kapanmasına ve suların azalmasına neden olmuş. Kazan Nehri’yle göller arasında bulunan kanaldaki su, kuruma noktasına gelmiş. Söylendiğine göre 1970 yılından bu yana göllerde ve kanalda teknelerle, sallarla gezintiler yapılamıyor. Tatarların eski yerleşim mahallelerindeki mimari ve tarihî değeri olan binalar henüz restore edilmemiş. Bunların içinde Kafkaslarda bağımsızlık mücadelelerinin simgesi olan Şeyh Şamil’in kısa bir süre kaldığı ve sonradan kızına hediye ettiği ev de var. Eski hâliyle duran ev, Tukay’ın kullandığı eşyaların sergilendiği müze olarak kullanılıyor. Bu mahalleden biraz ileri gittiğimizde Ekiyet Kukla Tiyatrosu’nun ve 2004 yılında yapılan eğlence merkezinin olduğu Profesör Lukovski Caddesi’ne varıyoruz. Her yaştan insanın gezip eğlenebileceği bir ortamın bulunduğu eğlence merkezi, aslında bir açık hava müzesi gibi. Evler Tatar mimarisine uygun olarak ahşaptan yapılmış. Köy evleri görünümünde ve köy havası verilerek yapılan evlerin iç dizaynlarında Tatar el sanatları kullanılmış. Evler arasındaki boşluklara ve bahçelere etnografik eşyalar serpiştirilmiş. Burayı gezerken insan gerçekten bir Tatar köyünde geziyormuş havasını yakalayabiliyor. 1993 yılında gittiğimizde Tataristan Oteli Kazan’daki en iyi oteldi. Daha sonraki yıllarda yabancı yatırımcılar tarafından yeni ve lüks oteller yapıldı; restorasyonu yapılan binalarda rahat ve temiz pansiyonlar açıldı. Tataristan Oteli’nin tam karşısında Nikolay Bauman Caddesi var. Eski ve tarihî binalardan oluşan cadde, araç trafiğine kapalı. Her yaştan insanın uğrak yeri olan sokakta lokantalar, kafeler, birahaneler ve mağazalar var. Özellikle yabancıların buluştuğu sokakta Tatar yemeklerinin sunulduğu lokantaların yanı sıra Türk Lokantası ve Mc Donald’s gibi değişik yerler de var. Kazan Mezarlığı da dışardan bakıldığında, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla oluşan diğer ülkelerdeki mezarlıklar gibi çeşitli ağaçlardan oluşan bir orman görünümünde. İçeri girince ağaçların altında, üzerinde rengârenk çiçeklerin olduğu mezarları görüyorsunuz. Tanınmış sanatçı, yazar, siyasetçi, asker mezarları sanki bir sanat abidesi. Değişik taşlar ve mermerler işlenerek yapılan bu mezarlar size bir sanat galerisinde geziyormuşsunuz hissini veriyor. Az da olsa, içinde yatanın isminin baş ucuna dikilen küçük bir tahta veya taşa yazılı olduğu mezarları görünce birden mezarlıkta olduğunuzu anımsıyorsunuz.
Bilim merkezi "Kazan"
Kazan, geçmişte olduğu gibi bugün de üniversiteleri, kütüphaneleri, tiyatro ve operaları, konser salonlarıyla bir kültür merkezi özelliğini taşımaktadır. Kaşgar, Saba, Ücüm, Satış, Merger, Kul Şerif gibi tanınmış medreselerde pek çok âlim yetiştiren Kazan’da 1800’lü yıllardan itibaren modern eğitim veren kurumlar açılmaya başlanmıştır. 1804 yılında Kazan Devlet Üniversitesi kurulmuş. Üniversitenin rektörlüğünü 1827-1846 yılları arasında ünlü matematikçi N.İ. Lobaçevski yapmıştır. Ünlü Rus yazarı Tolstoy, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetiler Birliği kurucusu V. İ. Lenin gibi ünlüler bu üniversitede öğrenim görmüşler. 1814 yılında bir üniversite ve iki milyon eseri bulunan üniversite kütüphanesine sahip olan Kazan, 1935-1936 yıllarında on iki yüksekokul, on yedi teknik okul, on bir işçi fakültesi, on iki fabrika mektebi, yirmi üç lise, yirmi beş ortaokul, otuz yedi ilkokul,yüz on yedi büyükler için okul, sekiz büyükler için orta okul, on tiyatro, altmış üç kütüphane, altı araştırma enstitüsü, bir yüksek ziraat okulu ve bir etnografya müzesine sahip olan bir kültür kentine dönüşmüştür. Günümüzde bu sayıların daha da arttığını görüyoruz. On üç devlet üniversitesi, iki özel üniversite, onlarca meslek okulu, on üç drama tiyatrosu, kukla tiyatrosu, opera ve bale, liseler, kütüphaneler, kültür merkezleri, etnografya ve arkeoloji müzeleri, eğitim ve sanat kurumları bulunmakta. Kazan halkının çoğunluğu üniversite eğitimi almış. Şehirde kültür ve sanata karşı büyük bir ilgi var. Musa Celil Opera ve Balesi’nde sergilenen "Fındıkkıran” balesini izlemeye gittiğimde salondaki seyircinin üçte bire yakın bölümünün çocuklardan oluştuğunu görünce biraz şaşırdım; ama çocukların bale gösterisini sessizce ve dikkatle izlemeleri şaşkınlığımı hayranlığa dönüştürdü. Tiyatro, bale gösterileri, konserler ve diğer sanatsal etkinlikler büyük ilgi görüyor. Gazete, dergi, kitap okuma alışkanlığı oldukça yaygın. İnsanlar birbirleriyle çok rahat diyalog kurabiliyor. Siz de Kazanlılarla çabucak diyalog kurabilir, dost olabilirsiniz.
İsen misiz?
Tatarlar tanısın tanımasın, sokakta karşılaştıklarında birbirlerini "isenmisiz” diye selamlar. Bu hem selamlama hem de birbirlerinin durumunu sorma anlamına geliyor. Yazar Batullah Muhlisoğlu’nun anlattığına göre Rusların çok baskı yaptığı dönemlerde Tatarların birbirleriyle görüşmeleri zor oluyormuş ve birbirlerinin sağlık haberlerini ancak sokakta birbirlerini görünce, durup konuşmadan "isenmisiz” deyip geçerek öğreniyorlarmış. İkisi de aynı kelimeyi kullanınca kötü bir durum olmadığı düşünülüyormuş. Yazılı anlatıma erken geçen Tatarlarda sözlü gelenek bütün canlılığıyla yaşatılmış. İzlenimlerime ve edindiğim bilgilere göre değişik dönemlerdeki baskılar dolayısıyla yazamadıkları olayları sözle anlatarak yaşatmaya çalışmışlar. Bunda kanımca Tatarların geçmişten gelen yaratıcılıkları ve sözlü anlatım zenginliklerinin etkisi var. Tarihî bir kişilik olan Edigey Mirza’nın bir destan kahramanına dönüştürülerek Edigey Destanı’nın yaratılması ve 1442’den bu yana dilden dile anlatılarak gelmesi bunun en güzel örneği. Tatar edebiyatçıları, ressamları, müzisyenleri genellikle Tatar folklorundan esinlenmişler. Edebiyatçılar halk hikâyeleri, destanlar ve masallardan esinlenerek çağdaş hikâye ve romanlar; ressamlar halk yaşamından, müzisyenler halk müziğinden esinlenerek çağdaş ürünler yaratmışlar. Sovyetler Birliği döneminde sanata ve sanatçıya verilen önem, bu sanatların gelişimine daha çok katkı sağlamıştır. Tatar Türkçesiyle ilk yayının yapıldığı Kazan’da kitap, dergi ve gazete okuma oranı çok yüksek. Son gittiğim 2006 yılında bu oranın biraz düştüğünü gördüm. İnsanlar kültürel ve sanatsal olaylara karşı ilgililer. Bu tür etkinliklerin olduğu kültür merkezi, opera, bale, konser ve tiyatro salonları hiç boş kalmıyor. Kazan geçmişte olduğu gibi bugün de kültür kenti olma özelliğini sürdürüyor.
http://www.turksoy.org.tr/tr/haberler/2008/06/27/kultur_kenti_kazan.html
Kazan Hanlığı’nın son melikesi Süyümbike (1519–1557), Nogay mirzası Yusuf’un kızıdır. Süyümbike, 1533 yılında Moskova knyazi III. Vasiliy tarafından Kazan Hanlığı tahtına çıkarılan 17 yaşındaki Can Ali’yle evlendirilmiştir. O sıralar Kazan Hanlığı ile Nogay Hanlığı’nın arası iyi olmamıştır. Süyümbike’nin evliliğinin amacı da siyasi olaylardan dolayı olduğu aşikârdır. Bu amaç, parçalanan küçük hanlıkları bir araya getirip, çöken Altın Ordu Devletini yeniden diriltmektir. Süyümbike, tüm Altın Ordu Devletlerini bir araya getirememiş, fakat Nogay, Kırım ve Kazan Hanlıklarını birleştirmeyi başarmıştır. 1535 yılında Can Ali hastalanarak öldükten sonra, Süyümbike Kazan Hanlığı’nın bir sonraki hanı Kırımlı Safa Giray ile evlenmiştir. 1549 yılında Safa Giray’ın ölümünden sonra Süyümbike tekrar dul, Kazan Hanlığı ise hansız kalmıştır. Safa Giray Han’ın yerine oğlu Ötemiş Giray han ilan edilmiş, fakat yaşı küçük olduğundan dolayı devlet işlerine Süyümbike bakmıştır. Korkunç İvan (1530–1584) Kazan Hanlığı’nda olan kargaşalardan yararlanmak dileğiyle birkaç kez Kazan Hanlığı’na sefer düzenlemiştir. 1551 yılının 16 Mayıs tarihinde Kazan - Rus askerleri tarafından çember altına almıştır. Kuşatılan Kazan’dan Korkunç İvan’a elçi gönderilmiştir. Ve 1551 yılının 11 Ağustos tarihinde Süyümbike ve oğlu Ötemiş Giray Rus çarı Korkunç İvan’ın isteği üzerine esir olarak Moskova’ya gönderilmiştir. İşte o kara gün, Kazan Tatarları için sonun başlangıcı olmuştur. Süyümbike, hain Tatar mirzaları tarafından esir verildikten sonra aradan çok zaman geçmeden 1552 yılının Ekim ayında Kazan Ruslar tarafından işgal edilmiştir. O gün bu gündür Kazan Tatarları devletlerini geri alabilmek için bağımsızlık mücadelesi vermektedir. Aradan geçen 458 yıl devamında Tatarlar bu mücadele uğruna birçok kurban vermiştir. Günümüzde de Rus zulmü hız kesmemiş, aksine şiddetini daha da arttırmıştır. Bu 458 yıl süresinde Ruslar Tatarları yok etmek için tüm yolları denemekten çekinmemiştir. Fakat Rusların bu zulüm ve eziyetlerine rağmen Kazan Tatarları devlet bağımsızlığı fikrinden asla vazgeçmemiş ve vazgeçmeyecektir.

“Halklar Zindanı” diye adlandırılan Çarlık Rusya’sının çöküşü Rus olmayan milletleri sevindirmiş olsa bile, çok zaman geçmeden 1917 Ekim Devrimi’nin götürdüklerinin getirdiklerinden daha fazla olduğu anlaşılmıştır. Tüm milletlere özgürlük vaadiyle ortaya çıkan Sovyetler, verdikleri sözlerini tutmamışlardır. Tatar milli hareket temsilcileri tek tek yok edilmeye başlamıştır. Stalin bir korku imparatorluğu kurduktan sonra başta Tatarlar olmak üzere Rus olmayan milletler üzerine bir kara bulut gibi çökmüştür. Rus Emperyalizmi her yerde, her fırsatta kendi göstermiştir. Rus zulmünü bizzat kendisi yaşamış olan devlet adamı ve ünlü tarihçi Zeki Velidi Togan( 1890–1970) Rus Emperyalizmini dünyaya tanıtmanın ne kadar zor olduğunu şu sözlerle izah etmiştir: “Bu hakikatleri dünyanın anlaması çabuk olmuyor. Çünkü Ruslara tabi olmayan müstakil milletlere Rus meselesinin hakiki emperyalist mahiyetini anlatmak güçtür… Hakikati anlamak için her milletin evvele bir defa Rus mahkûmiyetinde olması şarttır.”[3] Rus Emperyalizminin zulmü altında yaşayan milletler kendi kendinden korkar duruma gelmiş ve böylece Tatar milli bağımsızlık hareketi de kendini korumak için bir tohum gibi toprak altına saklanmıştır.
http://www.biroybil.com/showthread.php?19230-Rus-Zulm%FCne-Boyun-E%F0meyen-Tatar-Kad%FDn%FD-Fevziye-Bayramova

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder